"Okuldayken coğrafya öğretmenim dünyanın bi' portakala benzediğini anlattıydı, on yaşıma gelmeden portakalın tamamının kimseye ait olmadığını anladım. Kimsecikler kendi payından daha fazlasına sahip olamaz ve kimi zaman yeterince pay düşmemiş gibim görünür. Ama siz... hiçbiriniz... sakın ha bütün portakalın sahibi olduğunuzu düşünmeyin, sonra kesinkes hata ettiğinizi anlarsınız ama ağır darbeler yemeden de anlayamazsınız." Çocukların çocuklardan öğrendiği şey dedi, bütün portakalı kapmanın anlamı olmadığıdır... kabuğuyla falan yani. Böyle yaparsanız çekirdeklerini bilem alamazsınız, kaldı ki onlar da yenmeyecek kadar acıdır.
Anladım ki akıl her zaman hislere hakim olamıyormuş
Reklam
Ant olsun ki, sevgili Atinalılar, köpek hakkı için bütün araştırmalarımın sonunda anladım ki bilgelikleriyle ünlü olanların hepsi aslında yetersizdir; buna karşılık sefil ve cahil sanılan kişiler ise gerçek bilgeler ve iyi insanlardır.
Sayfa 16 - ParodiKitabı okuyor
Anladım ki Tanrı insanların ayrı yaşamasını istemiyor; bu yüzden tek tek neye ihtiyaçları olduğunu açık etmiyor. Beraber yaşamalarını istediğinden hepsine kendileri ve diğerlerinin neye ihtiyacı olduğunu gösteriyor.
"Eskiden..." dedi. "Haritaya bakardık. Hatırlıyor musun?" Başımı yavaşça aşağı yukarı salladım. "Bütün şehirleri yakın sanırdık," diye devam etti. "Aynı haritada olduklarına göre ne kadar uzak olabilirdi ki? Adana, İzmir'e çok uzakmış,Pamuk. Yürüyüp yürüyüp bitiremeyince anladım."
Sayfa 393Kitabı okudu
Öyle huzurluydu ki sesi, mutluluk denen haltın iyilikle alakası olmadığını o zaman anladım.
Sayfa 15 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Bir Gecelik Tutuklanma: 14 Mart 1973 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Atsız'ın tutuklandığına dair bir haber vardır: "Yazar Nihal Adsız, hakkında kesinleşmiş bulunan bir yıl iki ay hapis cezası için çıkarılan yakalama müzekkeresi uyarınca Emniyet Müdürlüğü İnfaz Bürosu tarafından dün tutuklanmıştır." (Akgöz 2016: 232'den). 12/13
13 Kasım 1973: Atsız Toptaşı Cezaevi'nde Dört aylık rapor Adli Tıp'ta Kasım ayına kadar bekledikten sonra kabul edilmemiş; reviri olan bir cezaevinde cezanın çekilebileceği belirtilmiştir. Bunun üzerine Atsız, "13 Kasım 1973 Salı günü davet edildiği Bostancı Karakolu'ndan İstanbul İnfaz Savcılığına sevk edilmiş ve orada resmî
" Geldik Adliyeye. Adliyede bekliyoruz. 5'i geçmiş olduğu için infaz savcısı Hulusi Bey yok. Nöbetçi savcıya gittik. Nöbetçi savcının yetkisi olmadığı için, dedik 'Hiç olmazsa bu akşam evimize gidelim, yarın gelelim, bu iş düzelir.' Haklı olarak 'Ben nöbetçi savcıyım, bu hususta bir yetki sahibi değilim. Onun için bu gece
Kendimi kabullenmekte zorlanmadım ama başka da hiçbir şeyi, hiç kimseyi kabullenmedim. Başka bir şeye ait en ufak kabulüm kendi reddim olacaktı. Hesabı buna devirmedim. Kendimi de hesaplayamadım. Sıkıntımı engin ve derin zannederdim. Bir zaman sonra baktım ki sıkıntım dünyayı kuşatacak ve başka herkesi de sıkacak genişlikte değil. Dünya o zaman başıma yıkıldı. Çünkü bazı başka sıkılanların sıkıntısı ve bunu dile getirişleri benim sıkıntımı tanımlıyor onu anlamlı ve önemli hâle getiriyordu. O zaman benimkinin sıkıntıdan çok bir darlık, benim hâlimin de bu darlıkta sıkışma olduğunu anladım. Dünya diye dar bir yere girdiğimi düşündüm. Bunu anlamak beni o kadar daralttı ki bu darlıkta artık ne bedenim ne varsa ruhum soluk alıp kıpırdayacak bir yer bulamadı. Soluksuz kaldım.
Reklam
Konuşmaya çalıştığım insanların tümü gerçek insan kabilesi’nin eylemlerine ve değerlerine karşı son derece kayıtsızdılar; onların değerleri hakkında hiç bir şey ilgilerini çekmiyordu. O zaman anladım ki , bilinmeyen bir şeyi yakalamak , farklı görünem bir şeyi benimsemek müthiş korku verici ve yıldırıcı idi.
"Anladım ki Tanrı insanların ayrı yaşamasını istemiyor; bu yüzden tek tek neye ihtiyaçları olduğunu açık etmiyor. Beraber yaşamalarını istediğinden hepsine kendileri ve diğerlerinin neye ihtiyacı olduğunu gösteriyor."
Anladım ki hakiki güzellik yüzde değildi; erdemle, asaletle, yüce gönüllülükle, merhametle çevrelenmiş, ucu bucağı olmayan ruhtaydı.
Aklına geleni yazmak yazı yazmak değildir.
Tarihle ilgili bir kompozisyon söz konusuydu, konuyu çok iyi hatırlamıyorum. Kendimden emin, on beş yirmi sayfa karalayıp takdim ettim. Kâğıtlar geri verildi, yine en iyi numarayı ben almıştım: Yirmi üzerine yedi. Yazdıklarımın dörtte üçü silinmiş, kenarına 'gevezelik, konu ile alakası yok, uyuyor musunuz' gibi iltifatlar döktürülmüştü Dayak yemekten çok daha ağır bir hakaretti bu. Ama ilk cidfi yazı dersi idi. Anladım ki aklına geleni yazmak yazı yaz mak değildir.
"Bu akşam anladım ki, bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş. Gene bu akşam anladım ki, onu kaybettikten sonra, ben dünyada ancak kof bir ceviz tanesi gibi yuvarlanıp sürüklenebilirim.."
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.