Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Cumhuriyetle birlikte geleneksel birikimle bağların tamamen koparılması, yerli kaynakların yok sayılması ve Batı sosyolojisi dışında durulursa sosyoloji yapılamayacağı algısı, mevcut statükonun oluşmasında etkili olmuştur. Bunun bir neticesi olarak daha da ileri gidilmiş ve Batı dünyası/muhayyilesi dışında geçerli bir dünya ve muhayyilenin olmadığı kanaati oluşmuştur. Bu anlamda Abdullah Cevdet, Prens Sabahaddin, Ahmet Ağaoğlu, Niyazi Berkes, Behice Boran ve Bahattin Akşit gibi sosyolog ve düşünürlerin metinlerine bakıldığında insanlık tarihi boyunca tek bir gelişme çizgisi olduğu anlayışının kesin olarak kabul edildiği görülmektedir. Onlara göre “dünyada geçerli olan tek gelişme çizgisi, Batı'da görülen toplumsal evrimci ve ilerlemeci gelişme çizgisidir, Batı'nın amacı da bu çizgi doğrultusunda dünya ile bütünleşmektir.” Oysa XIX. yüzyıldan itibaren Batı'da geliştirilen tarih ve toplum teorilerinin büyük bir kısmı, insanlığın kaderini yorumlayıcı iddialar taşımaktadır. Bunlar, tarihsel değişimin nasıl gerçekleştiğini değil, aynı zamanda bütün değişimlerin doğrultusunu da açıklamaya çalışan yaklaşımlardır. Bu teoriler, tarihe bir anlam atfederek insanlığın kaderini yorumlama çabasındadır. Örneğin “ilerlemeci tarih anlayışı” böylesi bir iddiaya sahiptir.