Bankalar mâbet oldu, daktilo sesi dua,
Adet oldu hırsızlık, dalkavukluk ve riyâ,
Yapmayanlar düz yolda kalıverirler yaya,
Vallahi bilmem amma bu millet iflâh etmez,
Ey meclis-i mebusan bu kervan böyle gitmez!
Bu davet, bu çağrı herkese
Kulak verin siz bu sese…
Ne felsefe, ne vesvese…
Bir avuç toprak
Bir yeşil yaprak
Bir damla su…
Hakikat işte bu…
Yunusum Hu…
Yunusum Hu…
Değil öyle karanlık, karışık
Işık ışık, ışık ışık…
Cümle âlemle barışık…
Hakikat işte bu…
Yunusum Hu…
Yunusum Hu…
Ey İslam’ın nûru, Türklüğün gururu Ayasofya!
Şerefelerinde fethin, Fatih’in şerefi,
Işıl ışıl yanan muhteşem mâbet!
Neden böyle bomboş, neden böyle bir hoşsun?
Hani minarelerinden göklere yükselen,
Ta mâverâdan gelen ezanlar?
Hani o ilahî devir, ilahî nizamlar?
-Ayasofya kılıç hakkıydı ve aslına rücu etti sonunda!-