İnsan ruhu neye benziyor? Yumurta dolu bir yuvaya mı? Göklerine bakarak, yağmur bekleyen susuz toprağa mı? İnsan ruhu bir 'Ah' idi, göklere yağan bir inilti.
Kendini yalnız duyar duymaz, secdeye varmış, toprağı öperek Tanrıya seslenmeğe başlamıştı. ''Her yerde hâzır ve nâzır olduğunu biliyorum,'' diye bağırmıştı. ''Hangi taşı kaldırsam altında sen varsın, hangi kuyuya baksam senin yüzünü yansımış olarak görüyorum; baktığım her böcek kurdunun sırtında, kanat çıkaracağı noktada, senin adını yazılı görüyorum. Demek ki, bu mağarada da varsın., şu anda dudaklarımın arasında bulunan ağız dolusu toprakta da varsın. Beni görüyor işitiyor ve esirgiyorsun.
Bahçelerde horozlar ötmeğe başlamıştı; insanlar ve hayvanlar uyanıyordu.
''Ruh böyle uyanır işte,'' dedi Francesco, birden bana dokunarak.'' Onun da öküzleri var, beş tane öküzü. Onları sabah boyunduruğa vurur, onlarda toprağı sürmeğe, ekmeğe başlarlar.''
''Ne ekerler?'' diye sordum anlayamamıştım.
''Cenneti, Cenneti ya da Cehennemi'' diye cevap verdi Francesco, yolun kenarından güzel bir sarı papatya koparmak üzere eğilerek.
Ama tam elini uzatmışken, kendini tuttu. Caymıştı.
''Rabbim, yolu süslesin diye yaratmış bunu, Tanrının yarattıklarını, görevlerini görmelerinden alıkoymamalıyız.'' Bunu dedikten sonra sanki sevgili kızkardeşine Allahaısmarladık dermiş gibi papatyaya el salladı.