İnsanı eğip bükerek zaman içinde bilinmezliklerle dolu yolculuklara çıkarır hayat. Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı eserinde Nietzsche bu durumu şu şiirsel anlatıyla aktarıyor:
Zerdüşt - gencin oturup dayandığı ağaca kolunu doladı ve şöyle dedi, "Bu ağacı ellerimle sallamak istesem beceremem ama gözle göremediğimiz rüzgâr, onu istediği gibi
"İnsanoğlunun ilk öğrenmesi gereken," diyor Epicure, "kişinin doğduğu anda hem yaşamaya hem de ölmeye başladığını bilmesidir.", insanlara sevgiyle yaklaşmak, kişinin kendini aşmasını gerektirir. Kendinden emin olmayan insan, sevgiyi kendinde aramayarak, sürekli olarak karşısındakinden bekler. Başka bir anlatımla onu ele geçirmeyi, sömürmeyi sevgi olarak algılar. Bu tür insanlar birlikte oldukları kişilerin bazen efendileri, bazen köleleri olmayı isterler. Oysa sağlıklı insanlar ne birlikte oldukları kişiler üzerinde egemenlik kurmak isterler ne de kendi üstlerinde egemenlik kurulmasına izin verirler. Sevmek her konuda anlaşmak, aynı düşünceleri paylaşmak değildir. Çoğu kez en sevdiğimiz kişiyle aynı görüntüyü farklı biçimlerde resimlediğimizi görürsünüz, bu durum sizde sadece hoş bir şaşkınlık ve merak uyandırır, güler geçersiniz. Gerçekte aynı yöne bakarak (ki bu da şart değildir) sadece bizim gördüklerimizi gören ve bizim söylediklerimizi tekrar eden biri, birey olmak bilincine erişememiştir. Bu durum kişinin kendi gölgesine âşık olmasına benzetilebilir. Gölgeniz sizi terk edemeyeceği için mutlu da olabilirsiniz. Doğrusu bu belki de iyi bir şeydir, ancak gölgenizle konuşamazsınız, onu sevemezsiniz. Oysa sevgi, farklılıklarınızı bilerek, hoş görerek birlikte gelişmektir. Ya da sevgi bazen tatlı bir hüzünle kendimize gülmek, çocuklarımızla eğlenmek, sınırlarımızın dışına çıkarak yeni serüvenlere atılmak ve her koşulda hayatı güzelleştirmek için ortak çaba gösterebilme kapasitesidir.