Zaman içinde hiç kimse aynı kişi olamazdı.
Evliliklerde de böyleydi bu. insanlar biriyle evleniyor ve bir süre sonra zamanın değiştirdiği, bambaşka bir adam ya da kadın yaptığı o kişiyle hayatılarını geçirmek zorunda kalıyorlardı.
"insanın kendi ölümünü düşünmesi ne korkunç" dedi. "Hele onun yakınlaştığını bile bile kendini onu düşünmekten alıkoyamaması... Bazı insanlar hazırlık yapmadan ölmenin mutluluğuna kavuşuyorlar. Ani bir kaza, bir kalp krizi mesela. Korkmana gerek kalmadan göçüp gidiveriyorsun bu dünyadan. Sonra da düşünce diye bir şey kalmıyor. Galiba işin korkunç yanı ölmek değil, ölümden korkmak. En temizi bir kurşun. Evet evet, kafaya saplanan bir kurşun. Güm, diye bir ses ve daha ne olduğunu bile anlamaya fırsat kalmadan, yoksun!"
"inan bilmiyorum ama o adamı görmek için garip bir istek var içimde. Bir türlü engel olamıyorum. Günlerdir neye benzediğini bulmaya çalışıyorum. Nasıl biri acaba?"
Bu yaşam, en ufak bir çabaya bile değmezdi. Dostluktan, değerler sisteminden, ahlaktan, can için yalvarmamaktan söz eden eski türküler, toprak, aile, din, yurt kokan esintiler uyandırıyordu sürgünlerde.