Makineleşmenin iş verimliliğini arttırdığı iddia edilir sık sık sık, fakat işçiler, bu makinelerin bedelini ödemek için, kalan zamanlarını tarlalarından uzakta çalışarak geçirmek zorunda kalırlar.
İnanıyorum ki, Gandhi'nin yolu, yani yöntemsiz bir yöntemle kazanmayı ve karşı koymayı gütmeyen bir akılla hareket etmek, doğal tarıma yatkındır. İnsanın, neşe ve mutluluk elde etme çabası içinde bunları yitirdiği anlaşılınca doğal tarımın özü farkedilir. Tarımın nihai hedefi, mahsul yetiştirmek değil, insanların geliştirilmeleri ve kusursuzlaştırılmalarıdır.
İnsanlar, doğal tarımın nihaî amacı olan "hiçbir şey yapmama"nın ne olduğunu anlayacakları güne kadar, bilimin gücünün her şeye yettiğine dair inançlarını terk etmeyeceklerdir.
Tarımın doğaya ayak uyduran şeklini önermeye başladığımda bu yana, beş temel ilkenin geçerliliğini göstermeye çalıştım: Sürme yok, gübreleme yok, tarım ilacı (pestisit) yok, yabanî ot temizliği yok, budama yok.
Öyle durumlar yaratıyoruz ki, önceden asla ihtiyaç duymadığımız bir şey olmadan yaşayamaz hâle geliyoruz. Böyle bir belâdan kurtulmak için de, yeni keşifler gibi görünen şeyler bulup bunları gelişme olarak takdim ediyoruz.
İnsanlık doğanın bağrından ayrıldı ve son zamanlarda gittikçe artan bir telaşla, evrenin öksüz kalmış çocuğu olarak, doğanın içinden çıkılmaz hâlini izlemekte.
Toprağı sürerek ve kimyasal gübre kullanarak öldürmenin yanı sıra kökleri de yazın uzun süre su altında tutarak şuraya çürüten çiftçiler, ortaya kimyasal gübrelerin besleyici desteğine ve tarım ilaçlarının korumasına muhtaç hasta ve zayıf çeltik bitkileri çıkarıyorlar. Sağlıklı çeltik bitkilerinin sürülmeye ve kimyasallara ihtiyacı yoktur.