Bizim gerçek gücümüz hayattaki konumlarımızdan, yüklü bir banka hesabından ya da etkileyici bir kariyerden ortaya çıkmaz. Bunun yerine, gerçek gücümüz içimizdeki otantikliğin, kuvvetimizin, bütünlüğün ve somutlaşmış bir lütfun ifadesidir. Hepimizin içindeki evrenin gücüne sahip olduğunu fark etmeyiz. Çevremize bakar ve başkalarını güçlü olarak görürüz, bir tohumun çiçeğe dönüşmesine tanıklık edebiliriz ya da güneşin her gün gökyüzünde geçip gitmesine. İçimizde, bizden yaratılmış olan hayatı bile görürüz. Yine de kendimizi tüm bu güçten ayrı olarak görürüz. Tanrı, doğayı güçlü,insanı zayıf yaratmadı. Gücümüz, benzersiz olduğumuzu bilmekten ve diğer tüm yaratıklar gibi aynı doğuştan gelen güce sahip olduğumuzu anlamaktan gelmektedir. Gücümüz içimizde, derinlerde yatmaktadır. O, birlikte doğduğunuz güçtür. Unutulmuşsa, tek gereken şey yeniden farkına varmaktır.
Tıpkı paranın bize güç verdiğine inandığımız gibi diğer insanlar ve koşullar üzerindeki kontrolün de bize güç verdiğini düşünüyoruz. Kontrol ne kadar çok olursa, daha iyisine sahip oluruz; her şeyi kontrol etmek zorundayız, yoksa her şey bir kaos olacaktır. Elbette, günlük hayatla ilgili etkinlikleri yürütmek için biraz kontrole sahip olmamız gerekir. Sorunlar makul bir
ölçüden daha fazlasını kullandığımızda ortaya çıkar; sonra da güçlü olmaktan çok mutsuz oluruz. Daha çok kontrol elde etmeye çalıştıkça daha az üstünlüğüne sahip oluruz, çünkü tüm enerjimizi kontrol edilmeyeni kontrol etmeye çalışarak harcarız.
Daha çok paraya sahip olanların ya da daha güçlü konumda olanların kendi dış çevrelerini bunlara sahip olmayanlardan daha çok kontrol edebildikleri doğrudur, ama bunun gerçek güçle hiçbir ilgisi yoktur. Bu sadece başkaları üzerinde geçici bir etkidir. Kaybetmekten korktuğumuz herhangi bir şey -bedenimiz işimiz paramız güzelliğimiz-dış gücün bir sembolüdür.