Bu ev yabancı. Gölgeleri yalancı. Anlat o zaman, söyle, Neden kilidi anahtarıma uyuyor?
Ondaki bir şey beni sarsmış, içimi ona layık biri olma isteğiyle doldurmuştu.
Reklam
Şimdi, dünyada herkesten çok değer verdiği kişiyle yetinmek zorundaydı, yani kendisiyle.
"Sevilmenin nasıl bir his olduğunu merak etti."
...yürümeye çalışırken yaptığı toplama ve koparma hareketleri var artık sadece. Onun üstüne yığdığımız ve onun özümsediği bütün atıklarımız ile aslen ona ait olan ve onun bize verdiği bütün güzelliklerimiz arasında. Hepimiz -onu tanıyan herkes- pisliğimizi ona silerek temizlendikten sonra çok erdemli hissettik kendimizi. Onun çirkinliğinin üstüne bindiğimizde hepimiz çok güzeldik. Sadeliği bizi süsledi, suçu günahlarımızdan arındırdı, çektiği acı sağlıkla ışıldamamızı sağladı, acayipliği sayesinde mizah anlayışımız var zannettik. Onun konuşmaması kendimizi dilbaz sanmamızı sağladı. Yoksulluğu bizi bonkör kıldı. Karabasanlarını bile -kendi kabuslarımızı bastırmakta- kullandık. O da bize izin verdi, böylelikle onu hor görmemizi hak etti. Egolarımızı onun üzerinde biledik, karakterlerimizin içini onun kırılganlığıyla yumuşacık doldurduk ve güçlü olduğumuz yanılsamasıyla esnemeye koyulduk.
Sayfa 213
Şiddeti tutkuyla, tembelliği dinlenceyle karıştırdık, umursamazlığı özgürlük sandık.
Sayfa 186
Reklam
Kimin evi bu? Kimin gecesi Işıkları dışarıda bırakıyor böyle? Söyle, bu ev kimin? Benim değil. Ben başka bir evin hayalini kurdum Daha sevimli, ışıl ışıl. Boyalı kayıkların geçtiği bir göle, Bana açılan kollar kadar geniş tarlalara bakan. Bu ev yabancı. Gölgeleri yalancı. Anlat o zaman, söyle, Neden kilidi anahtarıma uyuyor?
Bir zamanlar yaşlı bir adam vardı. Bu adam nesnelere düşkündü, çünkü insanlara azıcık olsun temas etmek, hafif ama inatçı bir bulantı duymasına yol açardı. İnsanlardan hoşlanmamaya ne zaman başladığını hatırlamadığı gibi, bu hissi duymadan geçen bir gününü de anımsamıyordu. Başkalarının hissediyor gibi görünmediği bu tiksintiden küçükken çok çekmişti, ama sonra iyi bir eğitim alınca başka şeylerin yanında bir de kelime öğrendi: "Mizantrop". Nasıl tanımlandığını öğrenince hem rahatladı hem de cesaret kazandı; bir kötülüğün adını koymanın onu yok edebileceğine ya da en azından etkisiz hale getirebileceğine inandı.
Sayfa 172
İyileşme sürecinin en kötü yanı anılarla baş başa kalmak.
Kendi hayatında ve herkesinkinde çarpık giden bir şeyler olduğunun elbette farkındaydı ama sorunları kaynağına, Hayatın Yaratıcısı'na havale etmek lazımdı. Yozlaşma, ahlaksızlık, pislik ve düzensizlik bu denli yaygın olduğuna göre, bunların Şeylerin Yaratılışı gereği olduğuna inanmıştı. Kötülük vardı çünkü Tanrı tarafından yaratılmıştı. O, yani Tanrı, aylakça ve bağışlanmaz bir hatalı yargıda bulunmuş, kusurlu bir evren tasarlamıştı.
Sayfa 181
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.