Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
... valinin emri üzerine Şeyh Cemal bir fetva yayınladı ve köle ticaretinin yasaklanmasına itiraz ettiklerini belirtti, İslam hukukuna aykırı bir hareketti bu. Şeyh Cemal’e göre bu hareket İslam karşıtıydı, Osmanlı ayrıca kadınların boşanmak için mahkemeye başvurabileceğini ve peçesiz de dolaşabileceğini söylüyordu ki bunlar Türklerin Müslümanlık dışına çıktığını gösteriyordu. Onların öldürmek caizdi..
En önemli Müslüman ülke olan Türkiye’de köleliğe karşı savaş büyük ihtimalle 1830’da başladı. O yıl çıkarılan bir fermanla Hıristiyan dinini muhafaza etmiş olan yabancı kölelerin azat edilmesi emredildi. Son isyanlara karıştıkları için köle yapılan Yunan ve diğer Hıristiyafı azınlıklar için büyük bir af demekti bu. Müslüman olanlar ise bu affın dışında bırakıldılar ve efendileri için çalışmaya devam ettiler.Hıristiyan ya da Müslüman, beyaz kölelerin büyük çoğunluğu Kafkasya’dan geliyordu. Rus işgalinden sonra bu beyaz köle kaynakları biraz azaldı ama Osmanlı İmparatorluğu’na karadan ya da gemilerle Karadeniz limanlarına köleler yine geliyordu. Bunların yaşamları Batılı ülkelerin kontrolü ya da etkisi dışındaydı, sadece Osmanlı İmparatorluğu yasalarına uymak zorundaydı bunlar. Böylece Osmanlı sultanları içeriden gelen baskılara ve koşullara uygun olarak kölelerin durumlarım iyileştirici ve sonuçta azatlarına yol açacak önlemler aldılar. Gürcistan ve Çerkez bölgesinden köle getirilmesi 1854-55 yıllarında yasaklandı ve yasanın uygulamasına başlandı.
Reklam
Köle askerlerden oluşan ordular genelde çok güçlü ve etkiliydi.Orta Çağın sonlarına doğru Haçlıları yenen ve kovanlar Mısır’daki Memluk (Kölemen: köle kökenli) sultanları ve orduları oldu, Orta Doğudan gelen Moğolları ve Güneydoğu Avrupa’yı fetheden Osmanlı Yeniçeri ordusunu durduranlar da onlar oldular. Mısır’daki Memluk (Kölemen) orduları genellikle Karadeniz Bölgesinden getirilmiş Türk ve Çerkez askerinden oluşuyordu, Osmanlı Yeniçerilerinin kökeni ise daha ziyade Slav ve Balkan insanlarıydı, genellikle Arnavut’tu
Sürekli olarak dışandan getirilen kölelerle yenilenen ve büyüyen bir orduda kalıtsal bir soyluluk oluşmuyor, askerleri ve komutanları yabancı olan bir ordu halktan destek alarak bir isyana kalkışmıyordu.
Muhtemelen son hadislerden birine Hz. Peygamber şöyle dedi: “Ey insanlar! Tanrı Bir’dir; baba bir tanedir, din bir tanedir. Arapça sizin için ne ana, ne de babadır, sadece bir dildir o. Kim ki Arapça konuşur, o Araptır.”
Çok kuzeyde ve büyük halk kitlelerinin yaşamadığı bölgelerde yaşayan insanlar için güneş, Zenit hattına göre çok uzak olduğu için havayı çok soğutur ve atmosferi yoğunlaştmr. Onun için bu insanlann davranışlan soğuk, yüzleri asık, göbekleri şişkin, renkleri soluk, saçları uzun ve zayıftır. Bu nedenle anlayıştan kıttır, yeterince akıllı değillerdir ve bilgisiz insanlardır bunlar. Slavlar, Bulgarlar ve onlann komşulan da öyledir. Ama onlann güneyindeki bölgelerde güneş havayı ısıtır, yoğunluğunu azaltır. Onun için o bölgelerde yaşayanlar neşeli insanlardır, tenleri koyu renk ve siyahtır, saçları sakallan kıvırcıktır. Onlar da kendilerini ve akıllarını yeterince kontrol edemez, aptallıklar yaparlar. Habeş bölgesinde yaşayan siyahiler, Nubianlar, zenciler ve benzerleri böyledir.
Reklam
Arap İslam edebiyatında etnik gruplarla ilgili ilk sınıflandırma girişimleri Genesis 10’da, Hz. Nuh’un oğulları Shem, Ham ve Japhet’le ve onların soylanndan gelen insanlarla başlar. Bu konu Kuran’da yoktur ve İslam dini geleneğinde böyle bir konu yazılmamıştır. Konu Müslümanlara, Yahudiler ve Hıristiyanlar ve sonradan Müslüman olanlar tarafından anlatılmış ve bu orijin genelde tanınmıştır.
Akıllı bir adam şöyle dedi: Irak halkı zeki, övgüye layık, dengeli ve her sanat kolunda başarılı, yetenekli olan insanlar, tüm uzuvları yerli yerinde, espri yetenekleri var, ten renkleri de en uygun olanaçık kahverengi. Onlar ana rahminde mükemmel gelişiyorlar. Slav kadınlarının ya da benzerlerinin doğurduğu gibi soluk renkli ya da berbat görünüşlü bebekler doğurmuyorlar, ana rahminde yeterince kalıyor, kavrulmadan, kokmadan, zenciler, Habeşler ya da onlara benzeyen diğer siyahiler gibi doğmuyorlar. İraklılar ne az pişmiş hamur, ne de kabuğu yanmış ekmek, ikisinin tam ortası insanlar.
Bizim halkımız en asil, en şanlı şerefli insanlardır. Türklerin süvarilik yetenekleri, Hintlilerin zekası, Yunanlıların sanatkarlığı ve ustalığı Tanrı’nın lütfuyla bize onlardan da fazla gelmiştir.Tanrı onlardan esirgediklerini bize vermiştir. Tanrı bizim saçımızı, sakalımızı, tüm uzuvlarımızı uygun şekilde verdi, bizi siyah,sarı ya da kırmızı yaratmadı; saçımız sakalımız ne siyahiler gibi kıvırcık, ne de Türkler gibi dümdüz.
Eski Yakın Doğu sanatının sürekli şemalarında insanların özellikleri net olarak tanımlanmıştır. Mısır örnekleri çok iyi bilinir; Asyalılar gür saçlarını bağlarlar, sivri sakalları vardır; Libyalılar uzun kıvırcık saçlarını kulaklarının yanından uzatırlar; sakalsız Hititlerin geniş, iri burunları vardır, zencilerin burunları basık, saçları gür ve kıvırcıktır; deniz insanlarının tüylü başlıkları vardır vb. Mezopotamya örnekleri pek incelenmemiştir ama dikkat çekicidir; örneğin Neo-Asuri rölyeflerinde Lachish’ten getirilen İbraniler düz, uzun burunlan, kıvırcık saç ve sakallı olan ve uzun kemersiz tünikler giyen adamlar olarak gösterilir; kısa ve kemerli etekleriyle Arapların sakallan kıvırcıktır ama saçları düzdür; Persliler saçlarına geniş, süslü bantlar takarlar, alınlarıyla aynı hizada düz ince burunlan kısa sakallan ve güzel silahları vardır.
55 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.