Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
" 3. Ordu Sarıkamış'tan döndü. Sarıkamış'ı alamamıştı. Ama 3.Ordu bir destan yazmıştı Sarıkamış yollarında. Evet...Bir destan yazmıştı. Ama bu destan kanla yazılmıştı, 80 bin canla yazılmıştı..."
Subaylardan biri koşarak Hafız Paşa'ya geldi. Heyecanlıydı: - Paşam, Erzurum önlerindeyiz... Orduyu getirdik paşam... Orduyu kurtardık... Başardık paşam, başardık... Erzurum'a ulaşmıştık. İçimizde hem üzüntü hem sevinç vardı. Başaramadığımıza üzülüyorduk. Ama kurtuluşumuza da seviniyorduk... Paşa halsizlikten güçlükle konuşarak cevap verdi: - Tamam, tamam... Ordu mu kaldı? Neyi başardık? 118 bin kişilik 3. Ordu'yu 42 bine düşürdük... 80 bin evladımız nerde? Biz geldik... Evet... Ama onlar kar altında... Kar hem kefenleri oldu hem de mezarları... Bize yakışan da onlarla olmaktır... Öksürmeye başladı Paşa, titriyordu. - Hepimiz hatalıydık... Kış'ı hafife aldık... Harbi oyun sandık... Hırs, şan-şöhret aklımızın önüne geçti... Askerliğin gereğini yapmadık. Herkes birbirine yalan söyledi... Olan Osmanlara, Mehmetlere oldu... 80 bin çocuğumuz dağlarda... Onlara bir komutan lazım... Hafiz Paşa heyecanlanmıştı. Sesi de titriyordu artık. Sedyede doğruldu... - Geliyorum çocuklar, dedi, geliyorum...
Sayfa 129Kitabı okudu
Reklam
Kaybedince hemen üzülme çünkü kaybetmekte başarmanın yarısıdır...
Savaş devam ederken Sırpların zalim lideri Mladziç bir akşam Aliya İzzetbegoviç'i telefonla arayıp: "Niye kendinizi zorluyorsunuz, savaşı biz kazanacağız, gelin inattan vazgeçin" demiş. İzzetbegoviç de bilgeliği ile şu cevabı vermiş: "Şu anda gökyüzüne kafanı çevir ve bak ne görüyorsun Mladziç? Ayla yıldız değil mi?" "Evet" "O ayla yıldızın yerinde ne zaman haç görebilirsen, ancak o zaman buralar sizin olur." İnşallah Bosna semalarından, Balkan semalarından Ay-Yıldız dünya var oldukça hiç eksik olmaz. Biz buna inanıyoruz.
Sayfa 182Kitabı okudu
Neretva Nehrinin üzerinde yükselen Mostar Köprüsü, Osmanlı medeniyetinin Balkanlardaki sembolüydü. Tarihi köprü, nehrin boynunda bir gerdanlık gibi duruyordu, duruyor... Bu sebepledir ki, Hırvat topçusunun 9 Kasım 1993 sabahı Neretva üzerinde bir beyaz gökkuşağı gibi asılı duran Mostar köprüsüne atış yaparak yıkmaya çalıştığı bir köprüden daha fazlasıdır Mostar köprüsü... Türk'ün oradaki ayak izi, Türk'ün oradaki mührüdür. Bu yüzden Türk'e düşman olanlarda, hınç var, öfke var, hasetlik var...
Sayfa 138Kitabı okudu
Arnavutluk halkı ahlâk yapısı ve yaşayış yönüyle birbirlerine bağlıdırlar. İkinci Dünya Harbine kadar Arnavut halkının çoğunluğu Müslümandı. Komünist yönetim dini inanç ve yaşayışları yasaklandı. Böylece bu dönemde halk dinlerinden koparıldı. Yeni nesiller dinsiz ve ateist olarak yetiştirildi. Bütün ibadethaneler kapatıldı. 2000 cami, mescit ve 100'e yakın kilise yakılıp yıkıldı. Sadece Tiran'da Gazi Etem Bey Camii ile Jirakostra'daki cami yıkılmadı. Bunlar da propaganda amacıyla müze olarak kullanıldılar.
Reklam
Sultan I. Murad Türbesi
Anlatılanlara göre Türbe, Sultan II. Abdülhamid döneminde de bakımı ve koruması için Buhara'dan Avrupa'ya göç etmiş 'Türbedar' ailesine emanet edilmiş. Türbedarlık babadan oğula geçen bir meslek olduğu için aile yaklaşık 400 yıl boyunca Sultanın mezarını korumuş, kollamıştır. Osmanlı padişahlarının büyük önem verdiği I. Murad Türbesi, 1912 yılında Balkan savaşlarının kaybedilmesiyle harabeye dönmüş. Türbenin büyük bölümünü yıkan ve buradaki eserleri yağmalayan Sırplar, türbenin ziyaret edilmesine de izin vermemiş.
Hepsine rahmet dileriz...
"Esirlerimiz yurda dönüşleriyle ilgili iki büyük sıkıntı yaşamışlardır. Bunlardan birincisi dönüş yolunda ve dönüş sırasında çekilen sıkıntılardır. Özellikle Birmanya, Sibirya, Hindistan gibi çok uzak yerlerden getirilen esirlerimiz, uzun gemi yolculuklarında önemli sıkıntılar yaşamışlardır. Ama asıl sıkıntının, özellikle bazı esirlerimiz için, döndükten sonra yaşandığı görülmüştür. Bir kısmı ailelerini bulamamış, bir kısmı varlığını ve yaşadığını ispat etmek zorunda kalmıştır. Esir olduğunu ve esaretten döndüğünü ispatlamak bile, dönen esirlerimize düşmüştür. Çok uzun yıllar, bin bir zorlukla esaret hayatına katlanan ve ülkesine döneceği günün umuduyla yaşayan esirlerimizin çoğuna, vatanlarında, kendi arkadaşları, kendi vatandaşları ve bazı silah arkadaşları, ne yazık ki çok ağır ve çok yaralayıcı ithamlarda bulunmuşlardır. Oysa, dönen esirlerimizin bir kısmı, vatan savunması için tekrar silahı eline almış ve ülkesini işgal edenlere karşı silahlı mücadeleye girmiştir. Bunların arasında yaralananlar vardır, şehit olanlar vardır, tekrar esarete düşenler vardır... Biz bu çalışmamızla vatan savunması sırasında esarete düşen esirlerimize vefa borcumuzu kısmen ödemeye çalıştık. Hepsine rahmet dileriz."
Sayfa 355Kitabı okudu
Sayısını bile bilemediğimiz kahramanlar
"Birinci Dünya Savaşı’ndaki Türk esirleriyle ilgili çalışmamızda dikkatimizi çeken önemli konulardan biri, esirlerimizin sayısı oldu. Çalışmamızın sonunda, esirlerimizin sayısının tahmin edilenlerin çok çok üstünde olduğunu saptadık. Genellikle 100.000 dolayında yuvarlak rakamlarla ifade edilen esirlerimizin sayısının, gerçekte bunun iki katından fazla olduğu görüldü. Ancak o tarihlerde Osmanlı Devleti sona erdiği ve Türkiye Cumhuriyeti de henüz oluşmadığından, sağlam arşiv kayıtlarına ulaşılamadı. Dolayısıyla esirlerimizin sayısını kesin olarak belirlememiz mümkün olmadı. Esirlerimizin yaklaşık 202.000 dolayında olduğunu söyleyebiliyoruz."
Sayfa 349Kitabı okudu
Evladına sahip çıkmamak
"İstanbul hükümetinin esirlere Almanya ve Avusturya-Macaristan kadar yardım edememesinin bir nedeni ekonomikti. Savaş süresince Osmanlı hükümeti mali yönden kısıtlıydı; savaş gücü Alman mali yardımına bağımlıydı. Bu yüzden ülke var olma savaşı verirken esirlere yüksek bir öncelik verilmiyordu. Hilal-i Ahmer, mali yönden diğer ülkelerin Kızılhaç kuruluşları kadar güçlü değildi. Geri dönen ya da kaçan savaş esirleri, dönüşlerinde yetkililerin kendilerine karşı ilgisiz kaldığını görmüşlerdir. Bazıları esir olduklarını kanıtlamak zorunda kalmışlardır. Diğerlerine soğuk davranılmış ve bunlar gerekli düzenlemeler yapılana kadar parasız beklemek zorunda kalmışlardır. Osmanlı yetkililerin bu davranışı Birinci Dünya Savaşı’na özgü bir olgu değildir. Balkan Savaşı’ndan dönenlerin de benzer bir durumla karşılaştığını biliyoruz."
Sayfa 323Kitabı okudu
73 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.