Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yusuf Kaplan
Önümüzü açacak bir öncü kuşak için 100 Kitaplık Okuma Listesi 20 Kasım 2016, 04.00 Yusuf Kaplan Yusuf Kaplan Tüm Yazıları Bu ülkedeki eğitim sistemi pozitivist, ezberci ve hâlâ Batı-merkezci. Kendi dünyamızı, tarihimizi, toplumumuzu bile seküler-Batılı perspektiflerle öğretmeye kalkışıyor çocuklarımıza. Ödünç akılla, ödünç bir
Yusuf Kaplan
Türkiye'de pozitivist, ezberci, yetenek öğüten sömürgeci bir eğitim sistemi var. Oysa bütün toplumlar, kendi medeniyet dinamikleri çerçevesinde eğitim sistemlerini kurarlar. Türkiye'de yaşadığımız medeniyet değiştirme serüveni, bizim medeniyet iddialarımızı önce inkâr etmemizle, sonra da yok etmeye kalkışmamızla sonuçlandı. Bunun yıkıcı
Reklam
Kitap Uygulaması - Darul Kitap
Ahmed Kalkan Kur’an Kavram Tefsiri Konulu Siyer Makaleler Müslümanın Akaidi Müslümanın Müslümanlaşması Müslümanın Güzeleşmesi Müslümanın Evlenmesi
İkinci Mehmed tahta çıktığı sırada, ilk büyük hocası Molla Gürani yeniden Mısır’a dönmüştü. Genç Padişah bunu öğrenince çok üzülmüş, hemen Memlük Sultanı Kayıtbay’a bir mektup yazarak hocasını geri istemişti. Kayıtbay, Molla Gürani’yi huzuruna çağırarak mektubu göstermiş ve ardından şöyle demişti: “Gitmeyin, size dilediğiniz her şeyi veririm!” Molla Gürani: “O benim oğlum sayılır, gerçekten ihtiyacı olmasa çağırmaz, beni bırakmazsanız da size düşmanlık eder!” Kayıtbay, bu çağrının kaderin bir çağrısı olduğunu anlamış ve Molla Gürani’yi bırakmak zorunda kalmıştı. Molla Gürani’nin Edirne’ye girişi çok görkemli olmuştu. Sultan bu büyük alimi şehrin girişinde karşılamış, yoluna güller serpmişti. Hoşbeşin ardından sarayın bir odasında onunla sohbete çekilmişti: -Efendi Hazretleri, kanıma bir dert girdi ki, gece uykuları bana haram oldu. Siz yanımda olmadan bu dertten kurtuluş olmadığını anladım. Sizi ısrarla çağırdım ki, siz olmadan yapamazdım. -Nedir o büyük dert sultanım? Söyleyin! Çaresi canımızsa canımızı verelim. Çaresini bilmezsek bileni arayalım. -Bu derviş milleti bir müddettir çevremde dolaşır. Konstantiniye de Konstantiniye diye başımın etini yer. Hadiste müjdelenmiş kumandanın ben olduğumu telkin eder. Molla Gürani bir müddet durdu, düşündü: -Bu derdin bir tek çaresi vardır, o da Konstantiniye üzerine varıp kaderle yüzleşmektir. Hadiste müjdelenen kumandan siz misiniz değil misiniz çıkar ortaya. Mehmed hocasının gözüne baktı: -Böyle bir işe kalkışırsam sizin yeriniz ne olur? -Bizim yerimiz bellidir Sultanım. Kılıç neredeyse kalem de oradadır.
"Mesela şu dünyada bu kadar insanın içerisinde acaba neden artı bir olarak yaratıldık? Bu kadar Ayşe’nin, Fatma’nın, Mehmet’in Ali’nin içerisinde neden bir de ben varım? Acaba hangi eksiği gidermek için geldim şu dünyaya? Kimin elinden tutacağım? Hangi derde derman, hangi yaraya merhem olacağım? Şairin dediği gibi hangi suyun sakası olduğumu görebilecek miyim? Yetecek mi ömrüm bu soruların cevabını vermeye? Nedir farkım, bilebilecek miyim? Bir sabah bensiz uyandığında dünya, yokluğum fark edilecek mi?" -Mehmet Lütfi Arslan, Dert Çağrısı
"Çünkü gezmek, kendinde durmamak demektir. Sefere çıkmak; vatanı, şehri terk etmek değildir. Oralara yapışmış kendimizi terk etmektir. Bir keşfe çıkmaktır. Başka yerleri insanları ve zamanları değil. Her sefer kendi içine doğrudur aslında. Bulmak için yine kendimizi… Buluşmak için bilemediğimiz yanlarımızla… İçimizdeki gizli dünyaların kapılarını tıklamak için… Bu dünyada ne vardır ki zaten? İnsanın kendisinden başka keşfedebileceği… Bu dünyada ne vardır ki zaten? Kendisini keşfetmişin daha keşfedilebileceği…" Dert Çağrısı, Mehmet Lütfi Arslan
Reklam
YAZAR TANITIMI YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
D.27.MART 1889 Ö. 13 ARALIK 1974 "Her akşam üstü sanıyorum ki, artık dünyanın sonu gelmiştir. Üzerinde yaşadığım bu toprak, ya içindeki gizli dert ile şişip çatlayacak ya da bir dehşetli gürültü ile, yerin dibine doğru çöküp gidecektir.” Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 27 Mart 1889'da Kahire'de doğar. Babası
Yüreğime kör düğümler atıldı, Çözemedim, çözülmüyor Sultanım... Yıllar yılı kaderimin hükmünü, Bozamadım, bozulmuyor Sultanım... Yollarıma tuzak konmuş bir kere, Güvenim yok haftalara günlere, Zamanın tesbihi saçıldı yere, Dizemedim dizilmiyor Sultanım... Bu bendeki çölün suya çağrısı, Fecir vakti yıldızların ağrısı, Bu diyarlar güzel ama doğrusu, Gezemedim, gezilmiyor Sultanım... Barış umdum şu yılların kaçından, Kan döküldü bulutların saçından. Gök mâviyi, gün ışığı içinden, Süzemedim, süzülmüyor Sultanım... Sana dert dökmeye yetmiyor bir gün. Kâğıt bile mısralardan tedirgin. Vakit gece, kalem hasta, göz yorgun, Yazamadım, yazılmıyor Sultanım...
Dilaver Cebeci
Dilaver Cebeci
26 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.