Son resmi görmenin heyecanı yok kimsede. Pazılın parçalarını birleştirince ortaya çıkacak tablonun merakı yok. Çünkü yaşamın her parçası ayrı bir yorgunluk izi taşıyor. İzlerini uzandığı noktalar, sıra sıra boş ve içi doldurulması gereken cümle parçası gibi. Kendini bıraktığın ilk boşlukta, bir rahatlama hissi duyarak yaşamanın bıraktığı öğreti: her ne için mücadele edersen et, kazandığın şey gene büyük bir boşluk olduğudur. Varsayımların hepsi bir bilmecedir aslında ve iki ucu değişken çözümlerle kaplıdır. Paralel olarak, aklın aldığını kalp his etmezse bunun bir değeri yoktur. Değer olarak atıfta bulunulan şeyin değerli oluşu, kendisinden olan bir şey değil; üzerine yüklenen anlamların algılanış biçimidir. Algı, onu hangi referansla tanımlıyorsan onun oluşturduğu değer biçimidir. Ve hepsi, bir birine dönük aynaların yansıttığı sonsuz yansıma döngüsü gibidir. Çocukluk, gençlik, olgunluk ve yaşlılık bir birine hep bu yansıtmaları sunar. Kendini referans alan insan, kendine yaptığı yolculukta hep bir karmaşa haritasıyla yön arar.”