Keşke imkân olsaydı da (ki insan tabiatı için bu asla mümkün değildir) herkes, hepimiz, benliğimizin en gizli köşelerini olduğu gibi açığa vurabilseydik; başkalarına, hatta en yakın dostlarımıza, sırası gelince kendimize bile itiraf etmekten çekindiğimiz ne varsa, hepsini korkmadan ortaya dökebilseydik, dünyayı saracak pis kokudan hepimiz boğulurduk. Parantez içinde söyleyeyim, toplumu düzenleyen yasalar, görgü kuralları bu bakımdan iyidir zaten. Derin bir fikir gizlidir bunlarda; ahlaki olduğu iddia edilemeyecek ama, koruyucu, bize rahatlık sağlayan bir fikir. Bu da azımsanmamalı, çünkü ahlak da rahatlıktan başka bir şey değildir, yani rahatımız için icat edilmiştir.
"Hayatınızın bazı anlarında o kadar mutlu olursunuz ki bulutların üzerinde hissedersiniz kendinizi. O bulutların üzerinden tepetaklak, düşmek üzere olduğunuzu fark etmezsiniz bile. Mutluluktan gözünüz hiçbir şeyi görmez. Oysa küçükken anneniz uyarmıştır mutlaka, çok güldün bak ağlayacaksın, diye."
Koğuş arkadaşı Hasan'a hayat
Noel Boba ne kadar gerçektir?
Ren geyiklerinin çektiği kızağıyla, göbekli, tombul yanaklı, beyaz sakallı,
kırmızı giysili Noel Baba kişiliği hangi dinden olursa olsun tüm dünyada
benimsenmiştir. Noel Baba’nın asıl ismi Aziz Nikola’dır. Üçüncü yüzyılda
Antalya’da, Myra’da (bugünkü ismi Demre) dünyaya gelen Nikola
yaşamının büyük bir bölümünü
Dediğine göre, her ikisi de "kendimize olan bağımlılığımızı" kırıyormuş. Bebekken kim olduğumuza dair bir farkındalığımız olmu yor. Yeni doğmuş bir bebeği seyrettiğinizde çok geçmeden kendi suratına vurduğunu görürsünüz, çünkü henüz kendi bedeninin sınırlarını bilmiyordur. Büyüdükçe kim olduğuna dair bir his gelişecektir.
Sınırlar oluşturacaktır. Bu büyük ölçüde sağlıklı ve zorunludur. Kendinizi korumak için bazı sınırlar şarttır. Ama zaman içinde inşa ettiğimiz duvarların bazı kısımları karışık bir etki gösteriyor. Mark tek başına kalmış on yaşında bir çocuk olarak babası için duyduğu ve kimseye anlatamadığı kedere karşı kendini korumak için duvarlar inşa etmişti. Ama büyüdükçe, o koruyucu duvarlar bir hapishaneye dönüşmüş, hayatı tam olarak yaşamasını önlemeye başlamıştı. Egomuz, benlik duygumuz hep bu iki niteliği taşıyor: koruyucu ve esir edici.
Donald Winnicott, söz konusu oluş bozulmasını sahte benlik (false self)
kavramıyla açıklar. Winnicott’a göre gerçek benlik; otantik yani kendi
olarak yaşanan deneyimden ve hayatta hissetmekten kaynaklanır. Spontan
yani şimdi ve burada var olma duygusuyla ve çelişkiye düşmeden algılanır.
Sahte benlik ise baş edilemeyen gerçeklik karşısında örülmüş yapay bir
kabuk, koruyucu bir dış cephe, başkalarına karşı takılan bir maske gibidir.
Patolojik narsisizmde sahte benlik büyüklenmeci (grandiose) yapıdadır ve
bir üstünlük fantezisi ile yaratılır.
Üstünlük fantezileri sadece benlikle de sınırlı kalmaz, narsist bireyin
yapıp ettiklerini, başkalarıyla kurduğu ilişkileri de kapsar. Hayattan gerçek
dışı beklentiler, görkemli bir yaşam hayali ve ayrıcalıklı oluş yanılsamaları
ile narsist bireyin yaptığı işler çoğunlukla üstünkörü, ilişkileri araçsaldır.
Narsist birey sahte benliğine ters düşen dış gerçeklikle yüzleşmekten bütün
gücüyle kaçınır ve büyüklük, üstünlük hayallerine tutunur.
Ama benim gibi insanların zayıf yanının da her şeyi fark etmek olduğunu söylüyorum. Fazla bilmek mutsuzluk getiriyor. "Ne mutlu cehaletin koruyucu rahmi içinde bir cenin gibi büzülüp yatanlara" diyorum.
Çağımızın üstün düşüncelerinin ilk sırasında şu fikir bulunuyor: Eğitim ve öğretimden beklenen sonuç, insanları iyileştirmek ve hatta eşit kılmaktır. Sürekli tekrar edilen bu iddia, sonunda demokrasinin en sarsılmaz bir inancı haline gelmiştir. Bir zamanlar kilisenin dogmalarına dokunmak ne kadar tehlikeli idiyse, bugün de bu inanca dokunmak o
Çünkü kendi zekasını ve Koruyucu ruhunu ve onun erdeminin gerekliliklerini seçmiş biri trajik tavır takınmaz, yakınmaz, ıssız bir yere veya kalabalığa ihtiyacı yoktur. En önemlisi de bir şeyi kovalamadan veya bir şeyden kaçmadan yaşar.
51. Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları yani bâtıl ideolojilerin mimarlarını, samîmî ve güvenilecek bir dost, sözü dinlenecek bir yönetici, himayesine sığınılacak bir koruyucu, kısaca veli edinmeyin! Unutmayın ki onlar, ancak birbirlerinin dostlarıdır. İçinizden her kim onları dost edinecek olursa, o da onlardandır. Çünkü Allah, kâfirlerle böyle sıkı fıkı ilişkiler içinde olan zâlimleri doğru yola iletmez!
52. Kalplerinde hastalık olan şu münâfıkların, “Kâfirlerin günün birinde gâlip gelmeyeceği ne malum? İyisi mi, biz şimdiden tedbirimizi alalım, zira başımıza bir belâ gelmesinden korkuyoruz!” diyerek kâfirlere şirin gözükmek için çırpındıklarını, hep onlara yöneldiklerini görürsün.
Fakat yakında Allah, kâfirleri hezimete uğratarak size vaadettiği zaferi nasip edecek, yâhut katından bir buyruk göndererek münâfıkların bütün plânlarını suya düşürecektir; işte o zaman, yüreklerinde Allah’a ve müminlere karşı çirkin düşünceler besledikleri ve kâfirleri kendilerine dost ve yardımcı edindikleri için büyük bir pişmanlık duyacaklardır!