Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Osmanlı tarihçilerine burun kıvıran bizim anlı şanlı akademisyenlerimizin, Dukas, Babinger, Barthold, Ebül Ferec, Colin İmber, Heywood gibi İslam düşmanı tarihçilerin yazdıklarını haşa Peygamber buyurmuş gibi kabullenişleri bu ezikliğin üniversitelerimize yansımaları değil midir? Yine Batılı düşünürlerin İslamiyet ve Türklerle ilgili hakaret yüklü ifadelerini çıkarırsak onların zihniyetleri bugün tarihselci ve modernist ilahiyat mensuplarınca aynen ve kısmen savunulmakta değil midir? Hatta KURAMER gibi kurumlar Müslüman müfessir ve muhaddisleri bir yana bırakıp Batılı müsteşrikler gözüyle Kur’ân-ı kerimi ve hadis-i şerifleri yorumlamakta bir beis görmemektedir! Keza okullarımıza gidiyorum. Duvarlarda iki Müslüman âliminin yanında on Batılı düşünürün sözü yazılı. Okul kitaplarımıza bakıyorum yine aynı. Günün sözü, ayın sözü, özlü sözler derken Batılı filozof düşünür ve ilim adamlarının insanları cezbeden ifadelerinden geçilmiyor. Yunus’tan Fuzuli’den Baki’den Şeyh Galip’ten, Nabi’den kaç beyit ezberledin, Ahmed Yesevi’nin hikmetlerini okudun mu, Kutadgu Bilig’den ne aldın diyen yok! Bizdeki Batı hayranı bu kitle Fransız, Alman, İngiliz eserlerinde de bizim ilim adamlarımızın sözlerine rastlıyorlar mı acaba? Onlar da Akşemseddin, Kemalpaşazade, Fatih, Yavuz, Kanuni, Aziz Mahmud Hüdayi, Somuncu Baba, Molla Fenari ve Molla Hüsrev’den alıntılar yapıyorlar mı? Bir Türk gencine hemen Batı klasiklerini okudun mu diye aşağılanırcasına yükleniliyor. Okumasa ne olur söyler misin neyi eksilir? Ahmet Şimşirgil
17. yüzyılda Avrupalılar, bugün olduğu gibi, Osmanlı Imparatorluğu'na "Türk İmparatorluğu" ve halkına "Türk" derlerdi.
Reklam
Istanbul'daki tahsilli çevreler kendilerini Türk olarak tanımlamadıkları gibi, tam aksine "ordubozan Türkler" veya "Etrak-ı bî-idrak" (idraksiz Türkler) gibi klişelerde "Türk" kelimesini bir hakaret olarak kullanır olmuşlardı. Bununla birlikte, Türkçenin inceltilmiş, rafine edilmiş bir şekli devletin resmi dili ve seçkin tabakanın konuşma ve ortak iletişim diliydi.
Fatih Sultan Mehmed sadece adamlarını bitap düşürmekle kalmamış, imparatorluğun malî kaynaklarını da zorlamış, neredeyse tüketmişti. Köylülerin topraklarından vergi tarh ve tahsil etmiş, gümüş akçenin ayarını bozmuş ve daha da kötüsü, mülk ve vakıflara ait gelirleri müsadere edip, dirlik olarak adamlarına dağıtmıştı.
En başarılı Osmanlı kaptan-ı deryaları korsanlar arasından çıkmıştır. Korsanlık ile Osmanlı donanması arasındaki yakın ilişkiyi Bayezid kurmuştur.
Ferdinand, Macar krallığı üzerindeki hakkından feragat etti ve yönetmeye devam ettiği Macar toprakları için Osmanlı Imparatorluğu'na her yıl 30.000 duka ödemeyi kabul etti. Süleyman için bu antlaşmanın özel bir sembolik anlam ve önemi vardı, çünkü metinde Carlos'dan artık "Imparator" diye değil, sadece "İspanya Kralı" diye bahsediliyordu. Işte bu andan itibarendir ki, Osmanlı padişahı kendisini "Roma Imparatoru" veya "Sezar" telakki etmeye başladı.
Reklam
Ibrahim, Murad'ın hayatta kalmış olan tek kardeşiydi ve şehzadelik günlerinde dehşetli olaylar yaşamış olmaktan ileri gelen bir zihni dengesizliğin etkisi altında bulunuyordu. II.Osman'ı hunharca katline, Mustafa'nın hal'ine ve kardeşleri İbrahim, Bayezid ve Kasım'ın idamlarına tanık olmuştu.
Sayfa 105Kitabı okudu
Padişah ve şehzadelerin karıları yerine cariyeleri aracılığıyla çocuk yapmayı tercih etmeleri âdeti, I.Murad ile yerleşmiş gibi görünmektedir.
Sayfa 116Kitabı okudu
Kanuni'nin Hürrem'e aşkı o kadar kuvvetliydi ki, 1533'te, âdeta bir skandal çıkarırcasına onu âzad etti ve nikâhladı. Hürrem 1558'de öldüğü zaman, kalıcı bir sevda nişanesi olarak Süleymaniye Camii'nin avlusuna, padişahın türbesinin yanına defnedildi.
Sayfa 117Kitabı okudu
Valide sultanların gücü asıl 17. yüzyılda, I.Ahmed'in gözdesi Kösem Mahpeyker'in uzun saltanatı sırasında belirginleşmiş ve yaygınlaşmıştır.
Sayfa 118Kitabı okudu
Reklam
Yeni padişahın (III.Mehmed) tahta çıkmadan önce ilk işi, en büyüğü 16 yaşında olan 19 kardeşini idam ettirmek oldu. Dönemin tarihçisi Peçevî bu olaya şöyle değinir: "O akşam on dokuz masum şehzade analarının dizlerinden koparılarak Allah'ın rahmetine teslim edilmişlerdir."
Sayfa 142Kitabı okudu
16. yüzyılın başından itibaren, Istanbul'un İshak'ın oğulları tarafından fethedileceğini müjdeleyen bir hadisin etkisi altında, tarihçiler erken şecereyi Yafes'ten değil de, Sam ve Esav'dan türetmişlerdir. Bu şecere hanedanın soyağacının orijinal versiyonundan farklıdır, çünkü sultanları, Yafes'in torunları olarak tasvir edilen Türklerden kopararak onları Sam aracılığıyla Araplara bağlamaktadır.
Sayfa 159Kitabı okudu
Çocuk Devşirme
Görevli yanına bir Yeniçeri ağası alacak ve vakit kaybetmeden her köyde ilânla kâfirlerin ve ileri gelenlerin bütün erkek çocuklarının babalarıyla birlikte koy meydanında toplanarak önüne çıkarılmalarını isteyecek ve birer birer hepsini bizzat inceleyecektir. Bir kâfirin birden çok çocuğu varsa, en iyisini Yeniçeri Ocağı'nda yetiştirilmek üzere kaydedecek, alıkoyacak ve beraberinde götürecektir. Oğlanın yaşı on dört veya on beş, ya da en çok on yedi veya on sekiz olacaktır. Fakat sadece birrl erkek çocuğu olan bir adamın çocuğunu almayacak ve birden çok erkek çocuğu olanların da sadece birini aldıktan sonra geri kalanlarını kendilerine hiçbir haksızlık yapmadan babalarına teslim edecektir.
Sayfa 177Kitabı okudu
158 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.