Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Aydınlanma çabalarının ve feminist akımların yansımalarını edebiyat dünyamızdaki kadın katkısında da görürüz. Bugün banknotlarımızın üstünde resmi bulunan ilk kadın romancımız Fatma Aliye Hanım ve Sultanahmet mitinginin coşkun konuşmacısı, Kurtuluş Savaşımıza katkı vermiş Halide Edip ADIVAR, dönemin edebiyatçı kadınlarının önde gidenleridir. Fatma Aliye Hanım'ın, çokeşliliği mazur göstermeye yarayacak gerekçeler arayışının yanında, tekeşliliğin yılmaz savunucusu Halide Edip'in bu bağlamdaki ilkeli tutumu gözlerden kaçmamalıdır. * İlginçtir, kadınımızda siyasi bilincin oluşmasına dair, çok farklı iki düşünür tıpatıp aynı görüştedir. Tarihçi Petrosyan İkinci Meşrutiyet'in, daha doğrusu İkinci Meşrutiyet'i doğuran özgürlükçü akımların kadınımızın siyasallaşması açısından bir başlangıç olduğunu söyler. Büyük romancımız ve şair A.H. Tanpınar, Huzur romanında aynı görüşü anlatıcının ağzından dile getirecektir: ...1908 senelerinin muayyen bir seviye kadınlarında yaptığı değişiklik..."
Demek ki fikirler doğru yolu göstermekte ama toplum belli bir düzeye gelemeden fikirlerin hayata geçirilmesi mümkün olamamaktadır.
Sayfa 16 - 1. Basım: Aralık 2023 - Sia Kitap
Reklam
Toprağa yerleşme ve toplum hayatında mülkiyetin öne geçmesi ile ayrışan toplumsal sınıflar ve çeşitlenen işbölümü, kadınların mülksüzleşmeleri, iktisadi güce sahip olamamaları, aile yaşamına da belli bir işbölümünün gelmesine yol açmakta, paranın ve varsa tapunun sahibi erkeği patron, kadını niteliksiz işçi haline getirmektedir. Evet, niteliksiz, çünkü kadının ev içi becerileri ne denli ustaca olsa da göze görünmez ve ataerkilliğin bakış açısıyla onun bedeninin doğal uzantıları kabul edilir, dolayısıyla herhangi bir ilgiye layık değildir bu beceriler.
Sayfa 14 - 1. Basım: Aralık 2023 - Sia Kitap
Beauvoir çok kapsamlı incelemesinde, kadının her zaman aşağı görülmediğini, tanrıça kültüründe ve romantik Ortaçağ Avrupa şiirinde olduğu gibi, sık sık yüceltildiğini ama hiçbir zaman hiçbir yerde erkeğe denk tüm bir insan olarak kabul edilmediğini, yüce ya da cüce ya da cadı, hep "öteki" olduğunu vurgular.
Sayfa 10 - 1. Basım: Aralık 2023 - Sia Kitap
Bir toplumun hangi siyasal olgunluk basamağında olduğu, kanımca kadınların durumunun incelenmesiyle anlaşılabilir. Bu bağlamda, kadınların toplumsal çalkantılardan nasıl etkilendiklerini saptayabilmek toplumun röntgenini çekmeye benzer.
Sayfa 9 - 1. Basım: Aralık 2023 - Sia Kitap
Bugün Türkiye, kadın özgürlüğü taleplerinin gülünç gözükebildiği çözülme eğik düzlemine girmek üzere ... Neden mi gülünç gözükebiliyor? Çünkü hızla, fe­ minizmi doğuran koşulların henüz var olmadığı ortama geri dönüyoruz ... Bu ortamın sorunları için feminizmin yanıtı yok, sorusu bile yok. .. Nasıl olsun? .. Dinci yobazlığın tarihe karıştığı bir dönemde doğdu dünya feminizmi. .. Laikliğin vazgeçil­mezliği üzerine sloganları yok! .. Kökten dincilikle ilgili bir çözümleme geliştirmedi!
Sayfa 322 - Can yayınları 2001Kitabı okudu
Reklam
Geçen yıl 8 Mar t Dünya Kadınlar Günü'nde, kadın­ larımız, "Dayağa hayır!" dediler; bu yılın 8 Mart'ında sar­ kıntılığa karşı duruyor ve bütün dünya kadınlarıyla bir­ likte, "Bedenimiz bizimdir!" diyoruz. Gelin, bu kampanyalar sırasında, konulara, alışılmış yargıların dışında da bakmayı deneyelim ve sorunun hep kabuklarına takıldığımızdan bir türlü inemediğimiz özü­ ne dokunmaktan korkmayalım ve orada gördüğümüz geleneksel ve parçalanmış kadın imgesini sorgulamaktan kaçmayalım. Soruna dıştan değil, bir kez de içten baka­ lım. Gelin dürüst olalım ve kadın dövmeye meraklı "er­kek" bir toplum olduğumuzu kabul edelim. Ve biz ka­dınlar ... utanmayı bırakalım da doğru söyleyelim. Acaba kaçımız ailemizdeki erkeklerden en azından bir tokat yemedik? Sarkıntılığa uğramanın dehşet anlarını yaşa­ mayan acaba kaç talihli kadın var? Hiç var mı?
Sayfa 312 - Can yayınları 2001Kitabı okudu
Şiddet salt aileye özgü değildir kuşkusuz; ve aile içinde, bireyin iç dünyasının derinlerinde yatan karmaşık duyguların itelemesiyle çıkar ortaya dayak olayı. Öznesi bir sadist olmadıkça şiddet tepkisinin altın­ da umarsızlık, kıstırılmışlık vardır hemen her zaman. Karısına, kızına, gelinine, kardeşine el kaldıran erkek, ge­nellikle yaşamda çıkışsız bir konumdadır. Ancak kişiler, umarsızlık öfkelerini kendilerinden güçlü gördüklerine boşaltmaya kalkışmazlar pek! Kadını şiddete maruz bı­rakan, karşı çıkabilecek, zarar verecek fiziksel ve çoğu kez ekonomik güçten yoksun olması kadar; bu fiziksel ve ekonomik zayıflığı aile kurumu gibi bireye ait ilkel ve aynı zamanda temel duyguların maskelenmeden ortaya döküldüğü bir ortamda yaşamasıdır da ...
Sayfa 298 - Can yayınları 2001Kitabı okudu
Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin "Kemalist" karakterlerini yitirdikleri son yarım yüzyılda, devletin "kadın" diye bir kaygısı olmadı. Kadın sorunlarının sahibi sosyalist muhalefetti. 1980 Darbesi'nin tüm solu sustur­masının ardından yeni bir muhalefet dalgası yükseldi: Feminizmdi bu. Yandaşlarının çoğu "sol" kökenli kadın­ lardı. l 970'lerde dünyada yeniden yükselmiş feminizm nihayet ülkemizin "erkekçi" yapısından yol bulup bize ulaşmıştı. Taze bir soluktu bizim için. Kadın sorunsalına geri kalmışlığın uzantısı ya da iktisadi sömürünün sonu­ cu diye bakmıyor -böylece Kemalizmden ve sosyalizm­ den ayrılıyor-
Sayfa 287 - Can yayınları 2001Kitabı okudu
Kadınların ezilmesi, aşağılanması, dışlanması tek bir uygarlığa has değil. Genç kızları tanrılara kurban eden İnkalardan, dulu kocanın cesediyle birlikte yakan Hint uygarlığına, kadınların ayaklarını çocukluklarında sakat­ layan Çin kültürüne, kız çocuklarının bızırlarını "kadın sünneti" denilen vahşetle kesip atan kimi Afrika kültür­lerine ve kadınları aile mahkemelerinde yargılatıp aile cellatlarına infaz ettiren ve etkisi hala süren,Anadolu'nun kimi yerel kültürlerine dek örnekler sonsuzca çoğaltıla­ bilir. "Kadın"ın durumu -evet- bir uygarlık yarasıdır.
Sayfa 248 - Can yayınları 2001Kitabı okudu
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.