Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ertesi akşam sofrada konu, yine bu Çoban Mustafa üzerindeydi. Herkes onun için bir şey söylüyordu. Lehinde ya da aleyhinde... Bâzı misafirler: — Paşam, bu çocuğa boşuna emek vereceksin? — Niçin? — Efendim, çoban hiç okur mu? Ada m olur mu? Bu saçmaları büyük bir dikkatle dinliyen Ata- türk: — Yahu, ne uzağa gidiyorsunuz. Ben de bir zamanlar tarlada kargaları bekledim. Dayımın çiftliğinde onun koyunlarını güttüm. Beni biraz zeki gören dayım: — Bu çocuğu okutmalı... Dedi. Bundan sonra beni askerî mektebe yazdırdılar. Ben de okudum, gördüğünüz mevkie geldim. Çobanlar okumaz diye bir nazariye yoktur. Bu çocuk ta okur. Belki büyük bir adam da olur. Onu da zaman gösterir... Dedi. Çoban Mustafa Kuleli'de iken İstanbul'a her gelişimizde saraya gelir, Atatürk'le görüşür ve mübayaa memuru yüzbaşı emeklisi Rıza Köse'den aylığını, yani harçlığını alır, bazı defa yemekte alıkonulurdu. Yıllar geçti ve zamanla bu çocuğun okuyup adam olduğunu gördük. Çoban Mustafa binbaşılığa kadar yükselmiş ve emekli olmuştur. Şimdi Yalova'da oturmaktadır.
Sayfa 68-69Kitabı okudu
Merhume Ayşe GÖNEN Hanımefendi’nin yazdığı aşağıdaki hikâye ÇINAR dergisinde 1998 yılında yayınlanmıştır. Yılbaşını en güzel anlatan ve mutlaka okunması gereken bir hikâye olduğunu düşünüyorum. YILBAŞI ÇAVUŞU Çocukluğumun geçtiği küçük ilçemizde genel olarak mutlu bir yaşantımız vardı. Öyle ya; ülkemiz bir cihan savaşı geçirmişti, savaşta
Reklam
Küçüklüğümden beri bu şarkıyı çevremde birileri dinlerken duydum ama hiçbir zaman beni etkilemedi. Belki de İstanbul'da hiç bulunmamaktan kaynaklıydı. Şimdi zorlu ve zorunlu sebeplerden dolayı İstanbul'dayım. Belki nostaljiden belki Istanbul ağladığından belki de içinde bulunduğum zorluklardan dolayı, Istanbul ağlıyor ben ağlıyorum. youtu.be/5azO5f2LgGE
Ey filbahriler eğiminde yasladığım levhaların en mukaddem çivisi! Hangi ayrılık bu kadar acıtır gözleri? Hatrımdaki dün hatrında mı? Hani İstanbul'dayım bundan dört yıl evvel, ilk hicran gövdemize mıhlanmış. İlk şehirlerin ayrılığı, ilk firak heybemizde. Hani senin fesleğen yapraklarına en ihtiyaç duyduğun bir zamanın canhıraş uzleti; benim, gitmenin en derin en çaresiz hüznü... Sonrasında sen başka, ben yine başka şehirde, ayrılığın eline tutuşturduğumuz belki beyhude visalde. Gün bugün yine alışılmış hicran, fakat giden sen. Çehremizde tuhaf izler, dostluğun ellerinde söğütten şiirler, bir yandan inanıyorum bekliyor bizi filbahriler. Biliyorum bekliyor belki bizi kurşuni renklere boyanmış kapalı dehlizler. Dost! "Göğün tüllenen kızıllığı laciverde koşarken" durdur zamanı. Gün yıkılıp gitmeden, hüznünün serinliği çökmeden dursun zaman. Durdurduğun zamanda da iyi ol, dönme geri şu yokuşta direnen yalnızlığa. Dönme! Ama bil, ben durdurduğun zamanın yalnızlığında da, akıp giden dünyanın yorgunluğunda da yanıbaşındayım. Dostum, Muhlise Nur Bolat'a ithafen...
YIL BAŞI ÇAVUŞU ( LÜTFEN SONUNA KADAR OKUYUN ) MUAZZAM BİR HİKAYE....
Çocukluğumun geçtiği küçük ilçemizde genel olarak mutlu bir yaşantımız vardı. Öyle ya; ülkemiz bir cihan savaşı geçirmişti, savaşta başarılı olmuş, düşmanları yurdumuzdan dışarı atmış, bağımsızlığımızı korumuştuk. Cihan Savaşından çıkalı hemen hemen 10-15 yıl geçmişti. Savaş bizleri yoksul ama gururlu bırakmıştı. Belki inanılmaz ama babası veya
yılbaşı
Mutlaka okuyun ❗okutun❗dostlar 👇🏻👇🏻👇🏻👇🏻👇🏻👇🏻👇🏻 Merhume Ayşe GÖNEN Hanımefendi’nin yazdığı aşağıdaki hikâye ÇINAR dergisinde 1998 yılında yayınlanmıştır. Yılbaşını en güzel anlatan ve mutlaka okunması gereken bir hikâye olduğunu düşünüyorum. Not: Bu hikâye yaşanmış gerçek bir hayat hikâyesidir. YILBAŞI ÇAVUŞU Çocukluğumun geçtiği küçük
37 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.