*Kitabı okumayanlar için, sonu hakkında içerik bulunmaktadır*
Yıllar önce Viktor Frankl’ın İnsanın Anlam Arayışı adlı kitabında Auschwitz hakkında bilgi sahibi olmuştum. Yaşanan dehşet verici işkenceleri, yüz binlerce insanın yaşamak için vermiş olduğu mücadeleyi okumuş ve çok etkilenmiştim.
Frankl ile o tellerin içinde yaşam mücadelesi vermiştik ve kurtulmuştuk. Bruno ile o tellerin dışında bir çocuğun gözünden baktık ve yine o tellerin içine girdik ama bu sefer kurtulamadık…
…
Bruno.
9 yaşında, büyüdüğünde bir kaşif olmak isteyen bir çocuk.
Bruno’nun, bizzat Führer tarafından bir göreve atanan babası ve bu durumdan hoşnut olmayan annesi.
Bruno’nun “umutsuz vaka” olarak gördüğü, Bruno’nun 12 yaşındaki ablası Gretel.
Yahudilerin gönderildiği ve insanlık dışı uygulamalara maruz kaldıkları Auschwitz Kampı…
Bruno’nun babasının Auschwitz Kampı’ndaki bir göreve atanması üzerine Bruno, arkadaşlarından ve doğup büyüdüğü şehir olan Berlin’den ayrılmak zorunda kalır. İlk başlarda bu yeni duruma hiç alışamaz, kaldıkları evden nefret eder. Tel örgünün ardındaki insanların kim olduğunu merak eder: Kimdir bu insanlar, neden hepsi aynı çizgili kıyafeti giyer? Bruno, evde çok sıkılır çünkü umutsuz vaka olarak gördüğü ablası dışında konuşabileceği çok fazla kişi yoktur. Bir gün, tel örgünün diğer tarafında; kendi yaşlarında ama bir deri bir kemik kalmış bir çocukla karşılaşır. Bruno’nun hayatı, bir daha asla eskisi gibi olmayacaktır…
…
Bruno 9 yaşında olduğunu söylese de o 30 yaşında olgun bir adamdır.
Doktor Pavel’e olan nazik düşüncesi, maria’ya olan nazikliği…
Shmuel ile bütün ırklardan bağımsız masum dostlukları.
Yazar kitabın sonunda bu yaşananların çok uzun zaman önde yaşandığını ve bu zamanda bir daha yaşanmayacağını temenni ediyor, bugün yahudilerin bu kadar empati yoksunu olup başta Filistin olmak üzere Ortadoğu’ya kan kusturmalarını düşününce insan neden gücü hep kötüye kullanır diye düşünmeden de edemiyorum. Bu kadar kötü olmamalıydık.