Oysa sonsuzluk tanımsızdır, anlaşılmazdır, bağımsızdır ve bu bile bir noksanlıktır aslında. Anlaşılacak olursa gerçeği kirletir.
Bu yüzden görünen ve görünmeyen içinde var olan tüm cevher eksikliğini yok etti.
Mutasavvıflara göre du'ânın da bir değeri yoktur. Herşey takdiredilmiş, kararlaştırılmış olduğuna göre, bu takdiri du'âlarla değiştirmek olanaksızdır ve "Evren'in Issı'na" [Sahibine] saygısızlıktır.
Zünnûn-1 Mısri'ye birisi;
Benim için du'â et demiştir. O da:
- Ey civânmert!.. Eğer Takdir-i Hakk'ta [Tanrı'nın değerlenip kararverdiği doğrultuda] isteğin verilmişse du'âya ne gerek var? Eğer verilmemiş ise, boğulan adama su içinde iken bağırmanın büsbütün batmaktan ve boğazına su gitmekten başka ne faydası olabilir ki?Demiştir.
Gönül adamlarının mescidi de gönüldür.
Bu hatmimizi depremde hayatını kaybedenlerin ruhuna, hala kurtarılmayı bekleyen, umut umut topraktan fışkıran depremzedelere, bir de bu bekleyişe ortak olduğumuz için bizlere, kalanlara ferahlık olması niyetiyle okuduk. Kabul et ya rabbim.
Anne tarafından akrabalarımın desteği ile okuduk, sağ olsunlar. Allah hepsinden razı olsun. Duasını da
Alevîlerin pek az bir kısmı Ramazan ayındaki 30 günlük orucu tutar. Ramazan orucunun 30 değil de 3 gün olduğuna dair değişik hikayeler anlatılsa da bunların aslı olmadığı gibi, genel olarak Alevîler de bunlara itibar etmezler. Daha çok Bektaşî fikraları kabilinden gülüp geçerler.
Bu hikayeleri bir kenara bırakırsak, Aleviler genel olarak Ramazan orucunu en az 3 gün kabul ederler. Bunun üst sınırı yoktur, dileyen dilediği kadar tuttar. Bektaşi dedebabası Bedri Noyan Dedebaba, bir gazeteye verdiği demeçte hayatı boyunca Ramazan ayında 30 gün oruç tuttuğunu beyan etmiştir.
Alevîlikte Ramazan orucuna ilginin kentleşmeyle başladığı ve arttığı söylenebilir.