Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Estetik yargılar her zaman öznel, duygusal ve bundan ötürü bir beğeni işi değildirler. Bir anlamda nesnel olabilirler, çünkü az çok yerleşmiş ölçütler vardır. Ama bu ölçütlerin genel-geçerlikten yoksunlukları estetik yargının mantıksal bir çıkarım olmasını engeller. Bunda bir sakınca yoktur, çünkü genel-geçer ölçütler olmadanda iyi eleştiri yapılabilir ve keyfiden uzak, akla yatkın yargılar verilebilir.
Sayfa 328Kitabı okudu
Nereden gelirse gelsin; dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, hayvandan, ottan, böcekten, çiçekten.Gelsin de nereden gelirse gelsin!... Bir hişt sesi gelmedi mi fena. Geldikten sonra yasasın çiçekler, böcekler,insan oğulları.... -Hişt,hişt. -Hişt,hişt. -Hişt,hişt.
Sayfa 268 - Sait FaikKitabı okudu
Reklam
Feminist hareketin bir parçası olarak 1960'lardan bu yana gelişen feminist eleştiri, erkek yazarların eserlerinde kadına karşı takınılan tavrı meydana koymakla işe başlamış, daha sonra kadın yazarlara yönelmiş, onların eserlerindeki özellikleri saptamış ve edebiyat tarihinde de kadın yazarların ayrı bir gelenek oluşturduklarını kanıtlamaya çalışmıştır. Ve nihayet, ataerkil düzende dilin de kadını aşağılama ve ezme aracıolduğunu belirterek kadın söylemi sorununu gündeme getirmiştir.
Sayfa 262Kitabı okudu
Amerikan biçimcilerinin şu temel ilkeyi ileri sürmeleri doğaldı; Kendi kendine yeterli olan edebiyat eserinin değerlendirlmesi içn gerekli bütün veriler eserin kendinde var olduğundan, metnin dışına taşan ve yazınsal olmayan olmayan ölçutlere başvurulması gereksiz ve yersizdir.
Sayfa 208Kitabı okudu
Şu ana ilkeleri tüm yapısalcıların paylaştığını söyleyebiliriz 1. Edebiyat incelemesi tektek yapıtların yorumlanmasıya da değerlendirilmesi değil, edebiyat yapıtlarının tümünün uyduğu sistemin araştırılması demektir. 2. Bundan ötürü, edebiyatın tarih içindeki gelişimi birayana bırakılarak, her şeyden önce eşzamanlılık içindeincelenmesi gerekir. 3. Edebiyatın eşzamanlılık içinde, kendi başına, bağımsız bir yapı olarak incelenmesi ise, bu yapıyı oluşturan öğelerin birbiriyle olan, bağıntılarının, yani işlevlerinin saptanması demektir. 4. Bunu yapmak için de, dilbilimdeki söz'e tekabül edensomut edebiyat yapıtlarından yola çıkarak bunlarınuyduğu sisteme (dil'e) ulaşmak şarttır; çünkü sistemile tek tek yapıtlar arasındaki bağıntı, dilbilimde dil ilesöz arasındaki bağıntının benzeridir.
Sayfa 198Kitabı okudu
Sanatçının yaşantısını, nevrozunu psikanaliz yoluyla keşfetmenin eseri değerlendirmekte işe yaramayacağı doğrudur. Ancak psikanalize dayanan yöntem her zaman sanatçının psikolojisine yönelmez, bazen de doğrudan doğruya eseri çözümlemeye çalışabilir. Eserdeki karakterleri bu açıdan inceleyince bunların davranışlarını, kişiliklerini daha İyi kavrayabiliriz. (Freud ve E. Jones'un Hamlet karakterini inceleyişleri bu bakımdan ilginçtir, ama bu iki psikanalist Hamlet'in davranışlarını sonunda Shakespeare'in ruhsal durumuna bağlamakla yine sanatçıya yönelmekten kendilerini alamamışlardır.) Bugün özellikle modern edebiyatı incelerken psikanalizden bu yolda yararlanmak yerinde olabilir, çünkü modern sanatçılar Freud'dan ve Jung'dan etkilenmiş ve psikanalist öğretiyi kendi eserlerini yazarken uygulamışlardır. Ne var ki sözünü ettiğimiz eleştiri yöntemi sanatçı ya dönük eleştiri yöntemleri arasına girmez; bakışlarını esere çeviren bir eleştiridir.
Sayfa 156Kitabı okudu
Reklam
Sanatçıların insanları şaşırtan bu yaratma gücü çok eski zamanlardan beri ilgi çeken ve merak uyandıran konu olmuş ve genellikle ilham kavramı, olayıa çıklamak için öne sürülmüştür. Eski Yunan'da ilham, sanatçının dışarıdan bir kuvvetin etkisi altına girmesi, ona uymak zorunda olması demekti. Adeta cin tutmuş gibi, sanatçı yarı kendinden geçmiş bir duruma girerdi. Esrarengiz dış kuvveti, Tanrılar olarak da anlamaktaydılar ve şairler ilham için Tanrılardan medet umar, onları yardıma çağırırlardı.
Sayfa 150Kitabı okudu
Annem mi bir kadın Geciken bir kadın gece yatısına Ölüm kendini göstereli babamın saçlarından Günübirlik bir kadın Üsküdar'la İstanbul arasında Babamdı sakalıydı babamın Bir akşam göle batırdı Çıkmamak üzere bir daha Hepsi de ekmek kokardı Sayısı unutulan parmaklarının. Akşam bir attır bütün ülkelerde Serin esmer bir attır Terkisine çocukların bindiği.
Sayfa 136 - Kemal ÖzerKitabı okudu
Tolstoy'un kuramını şöyle özetleyebiliriz: Bir eserin sanat eseri olabilmesi için anlatım, yani sanatçının duygularını dile getirerek aktarabilmesi şarttır. Ama sanat eseri iledeğerli sanat eseri arasında bir ayırım yapmak gerekir, çünkü her sanat eseri değerli değildir. Değerli olması için aktarılan duygunun büyük halk yığınlarına bulaşabilmesi lâzımdır. ama bu da yetmez, bir şart daha var: Bulaşan duygununyararlı türden bir duygu olması. Bu şartları yerine getiremediklerinden ötürüdür ki, ünlü birçok eser değersizdir. Bazılarının dile getirdikleri duygu iyi de olsa ve bu duyguyu aktarabilseler de aktarım, seçkin bir sınıfın dışına taşamadığı için bu eserler insanlara yarar sağlamazlar ve bundan ötürüdeğerli değildirler. Tolstoy bunların değersiz, fakat yine desanat eserleri olduğunu teslim eder, ama bu konuda pek tutarlı değildir, zira bazen bunları sanat eseri de saymaz. Kuramında açık olmayan nokta, bu çeşit eserlerin sanat eserleri mi olduğu, yoksa sanat eseri bile sayılmaması mı gerektigi sorunudur. Açık olan bir şey varsa o da bir eserin hem sanat eseri hem de değerli olabilmesi için sanatçının duygularını içtenlikle dile getirmesi, bu duyguları eseri yoluyla halk yığınlarına aktarabilmesi ve aktarılan duyguların bütün insanları birbirine yaklaştıran, sevdiren türden duygular olması gerektiğidir.
Sayfa 125Kitabı okudu
Okurda (dinleyicide, seyircide) birtakım duygularuyandırmak amacı ile yazan adam sanatçı değil zanaatçıdır ve meydana getirdiği şiir, roman, her neyse, bir sanat eseri olamaz, zanaat eseri olur.
Sayfa 107Kitabı okudu
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.