"Bir Babanın Kızına Öğütleri", inanmış bir babanın inandığı değerler uğruna 1998 ile 2006 yılları arasında kızına verdiği öğütlerdir. Bu öğütler bir babanın iman adına duyarlılığından doğmuştur. Aynı anda bu öğütler diğer uygarlıklar (Hint, Çin ve özellikle Batı Uygarlığı) karşısında asimile olma tehlikesine karşı mutlaka "İslam
Peşine yurt içinde ve yurt dışında hafiye (dedektif) takılan, 11 yıl kaldığı Mısır’dan 1936’da ülkesine, İstanbul’a dönen Mehmed Âkif’in bir süre sonra vefat etmesinden sonra dönemin hükümeti Âkif’in naaşıyla ilgilenmemiştir. Öldüğü gün tabutu bir süre sahipsiz kalmış, kim olduğu anlaşılamamıştır. Aynı gün, naaşın Âkif olduğunu teşhis eden üniversite öğrencileri naaşı sahiplenir ve defin için işe koyulur. Cenazesi bir hayli yoğun olan kalabalığın omuzlarında Edirnekapı’ya götürülür. Burada, daha sonra edebiyat doktoru olacak olan Abdülkadir Karahan öğrenciler adına coşkulu bir konuşma yapınca, törenden sonra arkadaşlarıyla birlikte polis tarafından tutuklanır, sorguda ona yöneltilen soruya verdiği cevap ise pek manidardır:
“Efendim, bize dediler ki, İstiklal Marşımızın şairi ölmüş. Cenaze namazına gidelim. İstiklal Marşı devletimizin resmî marşıdır. Siz onu kaldırın, biz de tören düzenlemeyelim.”
İstiklal Şairimiz, Mehmet Akif, 27 Aralık 1936 tarihinde Beyoğlu’ndaki Mısır apartmanında kaldığı dairede hayatını kaybetti. Gazeteler ertesi günü Akif’in vefat haberini verdiler.
Ertesi günü Beyazıd Camisindeki cenaze namazına onu seven binlerce genç ve dostları katıldı. Akif’in cenaze namazı için herhangi bir resmi bir tören hazırlanmamıştı.
Abdülkadir Karahan'ın Nef'inin hayatı ve divanı üzerine yapmış olduğu çalışma oldukça güzeldi.
Nef'iye karşı daima özel bir ilgim olmuştur. İnternetten küçük çapta yaptığım araştırmalar dışında hakkında bir kitap okumamıştım geç olsa da sonunda az da olsa bilgiler edindim. Yaklaşık 120 sayfalık kitapta 40 sayfaya yakın hayatı hakkında bilgiler verilmiş. Boğdurulmasına karşı çeşitli rivayetler bulunmakta.
Üstad iyi hoş da bu kadar özgüven fazla. :) Sanıyorum en çok fahriyeye (kendini öven bölüm) sahip şairimizdir.
Sivri dili daima dikkatimi çekmiştir. Dönemindeki şairlerin geneli hicivlerinden nasibini almıştır. Kitapta dikkatimi çekmedi ama babasına bile hicvi vardır.
Saygıyla anıyorum. Dilerim birkaç kişinin de olsa dikkatini çekebilmişimdir. :)