Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
OKB
Obsesif-kompülsif bozukluklar daha çok takıntılı ve bu takıntılı davranışların tekrarı biçiminde ortaya çıkar. Birçok değişik formu vardır. Mesela bazen hastalık, sadece takıntılı düşünce biçiminde, bazen de takıntılı ve tekrarla­yıcı davranış şeklinde yaşanır. Bununla birlikte obsesyon­lar düşünce ve takıntılı düşünce; kompülsiyonlar ise dav­ranış ve tekrarlayıcı davranış biçiminde olur.
Sayfa 37 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları | 1. Baskı - 2007
Erich Fromm
Erich Fromm
Kaygıyı insanın yalnız kal­ma korkusuna, çaresizliğine ve çevreye yabancılaşmasına bağlamış, kaygının kültür olayı olduğunu öne sürmüş, bi­reycilik, özgürlük, yabancılaşma ve yalnızlığın kaygı düze­yini yükselttiğini, ruhsal bozukluklara yol açtığını vurgu­lamıştır.
Sayfa 31 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları | 1. Baskı - 2007
Reklam
Şair demek istiyor ki, Kaygı her bozukluğun anasıdır
Ruhsal sorunların gündeme geliş süreci şöyle işliyor: Önce sorun anksiyete-kaygıyla başlıyor, sonra depresyon gelişiyor ve onun sonucunda da obsesyonlar meydana ge­lebiliyor. Eğer depresyon uzun süreli olursa ve bu süreç içinde kişi bir iki kez panik atak geçirirse, bu kimi zaman panik bozukluğa dönüşebiliyor. Ve en önemlisi psikiyatrik hastalıkların beraberinde de mutlaka kaygı gözlemleniyor. Kaygılı kişiler hayatın her alanında ciddi anlamda bunu yaşıyor. Mesela işyerinde bu kaygıyı taşıdığı için işini kaybedebiliyor ya da eşiyle sorunlar yaşıyor. Kaygı o kişiye panik yaşattığı için devamında kayıplar geliyor. Kayıplar insanı iyice çıkmaza sokuyor ve bir döngü halinde süreç uzayıp gidiyor. Kaygılı insanlar ayrıca, yeni insanlarla tanışmaktan da çekiniyor. Biraz da sosyal fobik olduklarını gösteriyor bu durum.
Sayfa 29 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları | 1. Baskı - 2007
Son yıllarda panik nöbeti geçirenlerin limbik sistemlerinde yer alan hippokam­pus bölgesinde bulunan çekirdeklerde adrenalin içe­ren hücrelerin işlevlerinde bozukluk saptanmış durumda. Araştırmalar, bu çekirdeklerdeki işlevsel bozukluğun kalı­tımla geçtiğini ortaya koyuyor. Panik nöbetlerinde, fobi­lerde, obsesifkompülsif bozukluklarda kullanılan anti­ depresan, yatıştırıcı ve beta adrenalini bloke edici ilaçların sağladığı düzelme de varsayımı doğruluyor.
Sayfa 25 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları | 1. Baskı - 2007
Panik atak genetik mi?
Bu kişilerin aile öyküsüne bakıldığında, çoğunlukla kalıtımsal olarak bunu üzerlerinde taşıdıklarını görüyo­ruz. Ancak bu, kalıtımla ilgili bir hastalığın geçişi değil, ruhsal özelliğin geçişi durumu. Bunun temelinde bu kişi­lerin aşırı kaygılı, mükemmeliyetçi, hassas, duyarlı, kay­gılı olması yatıyor ve bu duygu durumları genlerle geçi­yor. Özellikle kişinin aşırı kaygısı, kesinlikle genlerle ge­çiyor. O kaygıyı yaratan ister dışsal nedenler olsun, ister içsel nedenler olsun birtakım kimyasal maddeler çıkarı­yor ortaya. Panik atak sırasında artık biliniyor ki, beyin kimyasındaki maddelerden adrenalin, noradrenalin yük­selirken serotonin düzeyi düşüyor. Bunlarla ilgili mesaj­lar kalıtımla geliyor. O kişilerin DNA'larında bu madde­ler denetimsiz, düzensiz olarak ortaya çıkıyor. Bu kişile­rin iki yönlü şanssızlığı var. Birincisi bu duruma ilişkin kimyasal yatkınlıklarının olması, ikincisi kalıtımla gelen mükemmeliyetçi yaklaşım tarzlarının olması. Bunlara ek olarak öğrenme modellerinin de etkisi büyük oluyor. Çünkü çocukların öğrenmeleri çoğunlukla model alarak öğrenme biçiminde oluyor. Çocuk, içinde yaşadığı çevre­ de özellikle çocukluk ve ilk gençlik çağında bu tür bir modelle karşılaşırsa ister istemez böyle davranmayı öğre­niyor. Hazır modelleri, davranış kalıplarını alıyor, be­nimsiyor, içselleştiriyor, mal ediyor ve o durumla karşıla­şınca bu modeli kullanıyor. Sonuçta, bu model kaygılı ise onu kullanıyor.
Sayfa 16 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları | 1. Baskı - 2007
Panik atak ve devamında panik bozukluğunun neden­leri araştırıldığında, genetik geçişlerin ve aile içi ilişkilerin, yaşam biçiminin bu sorun üzerinde ciddi etkileri olduğu görülüyor. Örneğin panik sorunu yaşayanların ailelerinde de bu sorunun görülme sıklığı çok yüksek. Bazı hormon­ların düzeyindeki değişimlerin de bu sorunu tetiklediği gö­rülüyor. Mesela, beyindeki sinir hücreleri arasında ciddi bir iletişim görevi olan serotonin seviyesindeki değişiklik­lerin de panik bozukluğuna neden olduğu bazı araştırmacılar tarafından ortaya konulmuş. Bunların yanı sıra üst benlik tarafından aşırı bastırılan dürtüler de panik atağın yaşanmasına neden olan etkenler arasında bunuyor. Yine aileden öğrenilen davranış modelleri kişinin hayata yaklaşımını belirlediği için böyle bir atağın gelmesine ve yerleş­mesine olanak tanıyor. Bedeninse kimi zaman nedensiz olarak ortaya çıkan kalp çarpıntısı, terleme, bitkinlik gibi bazı belirtileri yanlış yorumlayarak tehlikeli görmesi de panik atağı başlatabiliyor.
Sayfa 14 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları | 1. Baskı - 2007
Reklam
Bazı ruh bilim öğretileri, temelde insana her şeyi yaptı­ranın ölüm duygusu olduğunu söyler. Ve onlara göre, her yaptığımız eylem, bundan kurtulmak, bunu düşünmemek içindir. İnsan biraz durup kendini kurcalasa, biraz yalnız kalıp düşünse zaten bu korku doğal olarak çıkıyor ortaya.
Sayfa 9 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları | 1. Baskı - 2007
Chlorpromazine karşı kişisel cevaba göre en ufak tedavi dozunu tesbit etmek gerektir fakat bu güçtür. Genel olarak müelliflerin çoğu 50-100 mg ile başlanmasını ve günde 400-500 mg'a çıkıldıktan sonra bu dozda devam edilmesini doğru buluyorlar.
Chlorpromazine'de ani ölüm, çok seyrek olarak görülür. Sebebi hakında kat'i bir şey söylenememiştir. Ortostatik tansiyon düşmesi ve kollaps neticesi olması düşünülebilir.
İlmî ismi: Chlorpromazine Kimyevi ismi: 10-(Dimethylamino-propyl)-2-chlor-phenothiazine
383 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.