Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
144 syf.
·
Puan vermedi
At üstündeki savaşçı: Çağrı Bey
Türkler, tarihleri boyunca pek çok devlet kurmuştur. Hiç şüphesiz kurulan bu devletler her defasında mümtaz bir şahsiyeti de tarihin sayfalarına kazımıştır. Bu mümtaz şahsiyetlerden biri de Çağrı Bey’dir. Genellikle Tuğrul Bey’in gölgesinde kalan Çağrı Bey, aslına bakıldığında Büyük Selçuklular’ın kurucusu ve bir nevi “Gölge Sultanı”dır.Çağrı Bey’in devletin kurulmasına olan katkısı sadece askerî anlamda olmamış, fikrî anlamda da kendisini hissettirmiştir. Selçuklular, Çağrı Bey’in cesareti ve askerî taktikleri sayesinde dönemin önemli ordularından birine karşı durabilmiş, ardından da üstün gelmeyi başarmıştır. Dandanakan’dan önce yapılan mücadele ve hemen ardından savaşın kazanılması Çağrı Bey’in öngörüleri sayesinde mümkün olabilmiştir. Çağrı Bey, ayaklarının Horasan’dan kesilmesi halinde bir daha bu coğrafyada tutunmalarının da mümkün olamayacağını tahmin ettiğinden Gazneliler’in karşısına çıkarak savaşma konusunda ısrarcı olmuş, kazanılan zafer sayesinde de Büyük Selçuklular Devleti kurulabilmiştir. Selçuklu tarihi meraklılarının mutlaka okuması gereken bir eser daha.
Çağrı Bey
Çağrı BeyCihan Piyadeoğlu · Kronik Kitap · 2021159 okunma
Çağrı Bey'i büyük bir askerî deha olarak tanımlamak yerinde olacaktır. Devletin onun sayesinde kurulmuş olduğunu söylemek hiç kuşkusuz yanlış olmaz. Nitekim Dandanakan Savaşı'ndan önce toplanan Selçuklu liderleri, Tuğrul Bey'in sözleri üzerine Rey, Cibâl ve Isfahan bölgesine çekilmeye karar vermişken onları bu düşünceden vazgeçiren Çağrı Bey olmuştur. Bu dönüş, Selçuklular'a Dandanakan Zaferi'ni, bu zafer de kendi devletlerini kurmalarını sağlamıştır.
Reklam
"10 Türkmen, 500 Hintli askere saldırsa onları kaçırıyorlar"
İbrahim Yinal’ın asıl görevi, Selçuklular’ın artık Gazneliler’den bağımsız bir topluluk olduğunu göstermekti. Bunun için bu şehirde Tuğrul Bey adına hutbe okutulması gerekmekteydi. Cuma günü mescide gelen İbrahim Yinal’ın en büyük destekçisi Gazneliler’in buradaki görevlisi Sâlâr-ı Bozorgân olmuş ve yanında silahlı adamlarıyla birlikte mescide gelmişti. Cuma hutbesini Horasan’ın en önemli âlimlerinden biri olan Ebû Osman İsmail b. Abdurrahman b. Ahmed es-Sâbûnî en- Nîşâbûrî okuyacaktı. Ebû Osman es-Sâbûni, hutbeyi Tuğrul Bey adına okuması için gizlice ikna edildi. Fakat beklenmeyen tepki halktan gelmişti. Hutbede Tuğrul Bey’in adı okununca mescitte bulunan halk ayaklandı. Uzun uğraşlardan sonra halkın sükûneti sağlanarak Cuma namazı kılınabilmişti. Bir oldu-bittiyle Horasan’a gelen Selçuklular, artık taht ve devlet sahibi olmuşlardı. İkinci aşama, Tuğrul Bey’in Nişâbur’a gelerek Sultan Mesûd’un tahtına oturması olacaktı.
Hacib Subaşı, kendisine gelen emri Ebû Sehl Hamdûy ve Sûri’ye göstererek savaşmaktan başka çaresini kalmadığını söylemişti. Onlar ise bu karara itiraz etmesinin daha doğru olacağı şeklinde görüş belirttiler. İlginç olan Subaşı’nın savaşmak üzere harekete geçtiği Sultan Mesud’a bildirildiğinde onun vermiş olduğu tepkiydi. O, kararından dolayı pişman olarak Ebû Nasr-ı Mişkân’a: “Acele ettik. Hacib ve askerin durumunun düşman karşısında ne olacağını bilmiyoruz.” demişti. Görüldüğü üzere sultan da Selçuklular karşısında bazı şeylerin çok da iyi gitmediğinin farkına varmış, ancak vermiş olduğu emri geri çekmesi gibi bir durum artık mümkün olmamıştı.
Gazneliler, Selçuklular’a karşı kazanacakları zaferden gayet emindi. 21 Şaban/1 Temmuz tarihinde orduyla birlikte giden haberciler de Gazneliler’in zafer haberiyle dönmüşlerdi. Gelen ilk haberlere göre Selçuklular, öncü kuvvetler karşısında tam bir bozguna uğramış, hatta ordunun sağ, sol ve merkez kuvvetleri savaşa bile girmeye gerek kalmadan zafer elde edilmişti. Üstelik Selçuklularda büyük zayiat vermişlerdi. Gelen haberler beklenildiği şeklindeydi. Bu da Ramazan’ın yaklaşmadı sebebiyle ara verilen eğlencelerin tekrar başlamasına neden oldu. Sultan eğlenceler yapılması için gerekli emirler vermiş, nedimler ve çalgıcılar hemen çağrılmış, herkes güzelce eğlendikten sonra evlerine çekilmişti. Ancak seher vaktinde gelen bir haber, durumun hiç de sandıkları gibi olmadığını bildirmekteydi.
Reklam
Aslında Selçuklular da Horasan’a sadece yaşayabilecekleri ve hayvanlarını otlatabilecekleri yeni topraklar bulabilmek umuduyla gelmişlerdi. Ancak onları devletlerini kurmanın peşine düşürecek olan şey Sultan Mesut’un akıl almaz kararları ve uygulamaları olacaktı.
Harun, babasından farklı olarak Hârizm’i bütün sene Selçuklular’ın yerleşimine açtı. Hârun’dan aldıkları destekle birçok asker, çadır, deve ve sayısız küçükbaş hayvanla birlikte Hârizm’e gelen Selçuklular için burasıda sakin bir yurt olmayacaktı. Hârun onlara Ribât-ı Mâşe, Şirhan ve Avhâre’de güzel otlaklar vermiş, ayrıca hediyeler göndermişti. Bununla birlikte bu bonkörlüğü karşılıksız yapmadığını şu sözlerle ifade etmişti: “Horasan’a saldırma niyetim var ve bunun için hazırlık yapıyorum. Siz burada yaşadığınız yerleri muhkem hale getirin, dinlenin ve kuvvetlenin. Horasan’a hareket ettiğimde ordumun önünde yürüyün.” Selçuklular kendilerine yeni yerleşim bölgeleri ve müttefik bulmanın mutluluğu ile kısa süreli de olsa rahat bir nefes alma şansını yakalamışlardır.
Doğu Anadolu seferinden sonra bazı Yabgulu Türkmenler Tuğrul ve Çağrı Bey’in idaresini zaten kabul etmişti. Hiç şüphe yok ki Arslan Yabgu’nun esir alınmasından sonra da ona bağlı Türkmenlerin büyük bir kısmı yine Tuğrul ve Çağrı Bey’in idaresine girmeyi uygun bulmuştu. Bütün bu gelişmeler tuğrul ve Çağrı Bey’i kendilerine bağlı Türkmenlerle birlikte Gazneli Mahmut’un yeni hedefi haline getirdi.
Anlaşma şartları gereğince harekete geçem Sultan Mahmud, müttefiki Ali Tegin ile birlikte çöllere çekilmiş bulunan Arslan Yabgu’yu huzuruna davet etti. Bu davete katılmak üzere Semerkand’a gidem Arslan Yabgu’nun, onuruna verilen bir ziyafet sırasında tutuklanarak hapsedilmesi, Tuğrul ve Çağrı Bey’in Selçuklu topluluklarının üzerindeki etkisini dahada arttırmasını sağladı. Sultan Mahmud, planının ikinci aşamasını da sokarak Horasan Valisi Arslan Cazib’in bütün muhalefetine rağmen Arslan Yabgu idaresindeki Türkmenleri Horasan’a yerleştirdi. Bu uygulama ile Arslan Yabgu’ya bağlı olan Türkmenler, siyasi anlamda bertaraf edilmiş oluyordu. Ancak durum hiç de Sultan Mahmud’un düşündüğü gibi gelişmemiş, kendisi henüz hayattayken bu Türkmen grupları devleti için sorun çıkarmaya başlamıştı. Ancak Sultan Mahmud asıl problemi oğlu Mesud’a miras bırakmıştı.
806 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.