Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İran'da güçlü II. Sasanî Devleti'nin 632'den başlamak üzere Halid bin Velid'in üzerinden geçtiği ve bazı tarihçilere göre şiddetli bir soykırım yapıldığı, Massignon ve.Hilmi Ziya Ülken'e göre bu yüzden Şiîliğin bir İran aksülameli olduğu görüşü ağırlık kazanmıştır. Çünkü Arap istlasından sonra Farslar oldukça küçülerek bugünkü Fars Körfezi kıyısına yuvalanmış ve tamamen Şiiliğe intisap ederek sadece Orta Asya'da Samanoğulları ve Ortadoğu'nun Kürtleri ile Hindistan'ın Afganları bu irktan neşetetmelerine rağmen bugüne kadar “Sünní” kalmışlardır. İran'ın Şiîleşmesine 7. yüzyılın sonu ile 8. yüzyıl başında zalim Emevî iktidarlarının da sebep olduğunu bilhassa belirtmemiz gereklidir. Samanoğulları bakiyesi olan Taciklerile İranî menşeden geldikleri birçok kaynakta ifâde edilen Kürtler ve Afganlıların ileri tarihlerde Türk irkının tesiri ile Şiî olmadıklarını, Abbasîler devri Türk hareketlerinden anlamaktayız. Dolayısıyla Suriye menşeli bir dinî hareketin sadece Orta Doğu'yu değil Şark'ı da etkilediğini ifadede bir mahzur yoktur. Daha Abbasîler devrinin başındaTürklerin bunlarla kurdukları ortaklık dolayısıyla İran'da ortadan kaldırılan bir milletin yerini Araplar dolduramayınca bütün coğrafya Türklerin öz vatanı olmuştur ve bugün dahi böyledir.
"Şiilik”in de ilk vatanı Suriye olmuştur. Ancak buradan Irak'a doğru yayılmaya başlamıştır. "Şiîlik” deyimi evvelâ Emevîlere karşı Hz. Ali soyunun haklarını aramak ve yardım etmek için toplananları ve onlara taraftar olanları ifâde etmek için kullanılmıştır. Esasında Emevî iktidarı İslâm öncesi Suriye Araplarının üstünlüğüne dayanan Arap diktatörlüğünden başka bir şey değildi.
Reklam
İran'da güçlü II. Sasanî Devleti'nin 632'den başlamak üzere Halid bin Velid'in üzerinden geçtiği ve bazı tarihçilere göre şiddetli bir soykırım yapıldığı, Massignon ve Hilmi Ziya Ülken'e göre bu yüzden Şiîliğin bir İran aksülameli olduğu görüşü ağırlık kazanmıştır. Çünkü Arap istlasından sonra Farslar oldukça küçülerek bugünkü Fars Körfezi kıyısına yuvalanmış ve tamamen Şiiliğe intisap ederek sadece Orta Asya'da Samanoğulları ve Ortadoğu Kürtleri ile Hindistan'ın Afganları bu irktan neşet etmelerine rağmen bugüne kadar “Sünní” kalmışlardır. İran'ın Şiîleşmesine 7. yüzyılın sonu ile 8. yüzyıl başında zalim Emevî iktidarlarının da sebep olduğunu bilhassa belirtmemiz gereklidir. Samanoğulları bakiyesi olan Taciklerile İranî menşeden geldikleri birçok kaynakta ifâde edilen Kürtler ve Afganlıların ileri tarihlerde Türk irkının tesiri ile Şiî olmadıklarını, Abbasîler devri Türk hareketlerinden anlamaktayız. Dolayısıyla Suriye menşeli bir dinî hareketin sadece Orta Doğu'yu değil Şark'ı da etkilediğini ifadede bir mahzur yoktur. Daha Abbasîler devrinin başındaTürklerin bunlarla kurdukları ortaklık dolayısıyla İran'da ortadan kaldırılan bir milletin yerini Araplar dolduramayınca bütün coğrafya Türklerin öz vatanı olmuştur ve bugün dahi böyledir.
750 yılına kadar devam eden Müslümanlar üzerindeki dinî ve idarî hâkimiyet zamanında hedefin yine Bizans ve İran olduğunu görüyoruz. Hatta Emevîlerin, Anuşirvan dolayısıyla akrabalık ilişkileri kurduğu, Bizanslıların da ortaklık yaptığı Doğu'nun güçlü millet ve milliyeti Türklerin de Araplar tarafından bu devirde iyice keşfedildiği ve Çin gibi Uzak Doğu devletinin İslâm'ın dünya hâkimiyeti için masaya yatırıldığını da bilmekteyiz. Hatta Hz. Muhammed'in rivayet edilen hadîsleri ve daha sonra tefsiri yapılan inzar âyetlerine göre Arap kültürü tarafından Türk ırkının pek iyi tanındığını öğrenmekteyiz.
Ahmed'in babası, zamanın Sasanî hükümdarının elinde bulunan Buhârâ'ya köle olarak gönderilmişti. Sasanîler Araplar tarafından ortadan kaldırılıp, ileride Samanoğulları Devleti adını alacak oluşumdan önce, Orta Asya'da Halifeye bağlı Buhârâ Valisi tarafından Ahmed'in babası Tolun'u 815 yılında Hilâfet merkezi emrine
Samanoğulları bakiyesi olan Tacikler ile İranî menşeden geldikleri birçok kaynakta ifâde edilen Kürtler ve Afganlıların ileri tarihlerde Türk ırkının tesiri ile Şiî olmadıklarını, Abbasîler devri Türk hareketlerinden anlamaktayız. Dolayısıyla Suriye menşeli bir dinî hareketin sadece Orta Doğu'yu değil Şark'ı da etkilediğini ifadede bir mahzur yoktur. Daha Abbasîler devrinin başında Türklerin bunlarla kurdukları ortaklık dolayısıyla İran'da ortadan kaldırılan bir milletin yerini Araplar dolduramayınca bütün coğrafya Türklerin öz vatanı olmuştur ve bugün dahi böyledir.
Reklam
Hz. Ali 661 yılında bir “Haricî”nin hançeri ile şehid edildi ve bunun sonucu olarak ilk münakaşa ve İslâm'da ayrılıklar da bu yüzden kendini geliştirerek katladı. Artık İslâm'a merkez olma işi Suriye topraklarına geçmişti. Duruma tamamen hâkim olan Muaviye, Şam'ı sadece devlet merkezi değil aynı zamanda Hilâfetin de merkezi haline getirmiş oluyordu.
Samanoğulları bakiyesi olan Tacikler ile İranî menşeden geldikleri birçok kaynakta ifâde edilen Kürtler ve Afganların ileri tarihlerde Türk ırkının tesiri ile Şiî olmadıklarını, Abbasîler devri Türk hareketlerinden anlamaktayız. Dolayısıyla Suriye menşeli bir dinî hareketin sadece Orta Doğu'yu değil Şark'ı da etkilediğini ifadede bir mahzur yoktur.
Tolunoğlu Ahmed bestekâr, Arapça-Türkçe şair ve aynı zamanda tarih çapında ilk Müslüman-Türk devlet reisi olup, mezarı el-Mukattam semtinde kale kapısı mevkiindedir. Tolunoğulları dört başı mamur bir hanedan olamamışlarsa da devirlerinde kendi soylarından gelenlerin iktidar müddetleri şöyledir: 1. Ahmed (15.9.868-20.5.884) 2. Humâraveyh (20.5.884-18.2.896) 3. Ceyş (18.2.896-25.7.896) 4. Hârûn (25.7.896-30.12.904) 5. Şeyban (30.12.904-10.1.905)
Türkistan'da Türgiş Devleti Çinliler karşısında sağlam durmayı başararak kuvvetli bir siyasî güç haline gelmişti. Lâkin şimdi aşağıdan da Araplar bastırınca iki ateş arasında kalmışlardı. Emevîlerin “Irak” ve “Vilâyet-i Şarkiyye” Genel Valisi Haccac Türklere karşı Kuteybe bin Müslim adlı “kahraman ve mahir”birini kumandan tâyin etti. Horasan işleri yoluna konulduktan sonra Arap Orduları Maveraünnehir'in en önemliiki medeniyet merkezi Buhârâ ve Semarkand üzerine saldiriya geçerek biraz da hunharca buraları zaptettiler. Fakatasıl Türk yığılması Harezm, Fergana ve Kaşgar taraflarındaydı. Buhârâ ve Semerkand daha ziyade Fars kültürünün egemen olduğu bölgeler olmakla beraber buranın taşrasında bulunan Türkler biraz da kendi aralarındaki geçimsizliklerden İran ve Harezm taraflarına yayılmayave buralarda Farslardan boşalmış olan şehirleri doldurmaya başladılar. Türgişler Devleti daha 8. yüzyıl başlarında çökmeye yüz tutmuş ve hanedan kavgaları sadece ülkeleri değil devletleri de ikiye bölmüştü. Emevîlerin keyfive gaddar idaresi, Köprülü'nin deyimi ile tam bir bedevîsaltanatı olan idareleri, buralara inanç peşinde koşanlardan ziyade yağmaya alışan serseri Arapları dolduruyordu.
115 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.