Onlarca yıl, içine sürüklendiğimiz 1. Dünya Savaşı’nı, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasını, binbir zorlukla sürdürülen kurtuluş mücadelemizi okuduk okullarda… Çanakkale’de yiten bir nesile, Sarıkamış dağlarında daha düşmanla karşılaşamadan donarak ölen vatan evlatlarına, ayağında çarık, üstünde paramparça olmuş kıyafetlerle İstiklal Savaşı’nda
Anlatılanlara göre Türbe, Sultan II. Abdülhamid döneminde de bakımı ve koruması için Buhara'dan Avrupa'ya göç etmiş 'Türbedar' ailesine emanet edilmiş. Türbedarlık babadan oğula geçen bir meslek olduğu için aile yaklaşık 400 yıl boyunca Sultanın mezarını korumuş, kollamıştır. Osmanlı padişahlarının büyük önem verdiği I. Murad Türbesi, 1912 yılında Balkan savaşlarının kaybedilmesiyle harabeye dönmüş. Türbenin büyük bölümünü yıkan ve buradaki eserleri yağmalayan Sırplar, türbenin ziyaret edilmesine de izin vermemiş.
Tipi soğuk ve kar.... Başka bir şey yok acıkmaya da başladık. Konya ın etliekmeğini hatırladım, bu beni dahada acıktırdı. Ama yürümeliyiz. Neye malolursa olsun yürümeliyiz. Ölüme yürümeliyiz, her şey vatan için
“... Artık Mustafa Kemal’in vücudu,cemiyetin varlığı için muzır görülüyordu.Onu yok etmenin çaresini aradılar.Aleyhinde suikast tertip ettiler ve ona kurşun attılar.Bereket versin ki bütün bu caniyane tertipler başarısızlığa uğradı.Çünkü talih Türk milletinin kurtuluş ve devrim tarihinde ona büyük roller saklamıştı.Onun yaşaması mukadderdi.Çünkü yaradılış birkaç yıl sonra uçuruma giden memleketi kurtarmaya onu memur etmişti.Onun için o alçak kurşunlar boşa gitti.”