Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
DALKAVUK "Kendisine herhangi bir çıkar sağlayabileceği kimseyi sahte ve aşırı bir hayranlıkla pohpohla yıp öven ikiyüzlü kişiyi anlatmak için kullanılır. Öyküsü (Eski bir gelenek): "Dal"ın bir anlamı da "çıplaktır. "Dalkavuk" işe rica dalk "sarıksız kavuk" anlamınadır. Tanzimat'tan önce (1839) çok
ÇATTIK, TEYELLEMESİ KALDI "Düştüğümüz sıkıntılı durumun daha arkası da gelecek" anlamına kullanılır. Öyküsü (Terzilik zenaatından): "Çatmak" sözcüğünün bir anlamı da terzilik zenaatında biçilmiş giysi parçalarını teyellemek amacıyla birbirine yaklaştırmaktır. Dikiş, "çatma" ve "teyelleme" yapıldıktan sonra gerçekleştirilir. Hem "çatma" hem de "teyelleme" terzilikte ustalık isteyen ince ve güç bir iştir. "Çattık, teyelleme kaldı" deyimi ise, “Güç, zor, sıkıntı veren bir durumdan sonra, ikinci bir güç, zor, sıkıntı veren durum gelecek" anlamına bir deyim olarak kullanılmaktadır. Ancak, bu deyim zamanımızda sık kullanılan bir deyim değildir.
Reklam
CİM KARNINDA BİR NOKTA "Hiçbir şey bilmeyen, zırcahil, karacahil" anlamında kullanılır.
BABA OCAĞI "Atadan, dededen kalma" ve "baba evi" anlamlarına kullanılır. Öyküsü (Halk ağzı): "Baba ocağı" deyiminin kökeni Antik Çağ Anadolusu, Yunanistan ve Romasına kadar uzanır. O dönemde Anadolu, Yunanistan ve de Roma'da hemen her evde sürekli olarak kutsal sayılan bir ateş yakılırdı. Yaz kış yanıp duran bu ateş, yassıca bir taşın üzerinde varlığını sürdürürdü. Özellikle eski Yunan ve eski Roma'da söz konusu "kutsal ateş"in hemen altında aile büyüklerinin mezarları yer alırdı. Ateş, bir bakıma ataların ruhlarını simgelerdi. Evin en büyük erkeği, her ilkbahar bu ateşi tazeleyip yeniden düzenler, böylelikle mezarda yatan ataların ruhlarının ateşin dumanıyla birlikte gökyüzüne yükseldiğine inanılırdı. Bu ocak öteki ocaklardan ayrı tutulur, "Baba ocağı" adıyla anılarak ayrı bir saygı görürdü. "Baba ocağı" deyimi, günümüzde de bellibaşlı dillerin birçoğunda varlığını sürdürmektedir. 65
ANLAŞILDI VEHBİ'NİN KERRAKESİ "İşin içyüzü ortaya çıktı" anlamına kullanılır. Öyküsü (Osmanlı fıkrası): Gecenin bir yarısı, padişahın aklına nerden geldiy- se gelmiş ve emretmiş: "Tez bana şair Vehbi'yi getirin!" Saray görevlileri telaş içinde hemen şair Vehbi'nin evine gitmişler. Ve gecenin o saatinde padişahın acele onu görmek istediğini iletmişler... Şair Vehbi, apar to- par hazırlanırken kendi kerrakesinin yerine karısının feracesini geçirmiş üstüne!.. Huzura ulaşır ulaşmaz, onu bu garip durumda görünce padişah başlamış kahkahalar atmaya... Vehbi'ye sormuş: "Bre Vehbi Çelebi, sırtındaki acep nedir?" Dalgınlık ve acele yüzünden yaptığı yanlışlığı an- cak fark eden şair Vehbi, manzum olarak hemen şu kar- şılığı vermiş: "Anlaşıldı anlaşıldı Vehbi'nin kerrakesi Aceleyle biniş oldu hanımın feracesi" *) Kerrake: Bilim adamlarının giydiği ince softtan yapılan hafif üstlük. **) Biniş: Geniş bedenli, bol ve uzun kollu cüppe.
Malatya.
Kent, Asur ve Urartu kaynaklarında 'Maldia', 'Melitea', 'Milidia', 'Melid', 'Melddu', 'Melitea' şeklinde anılır. Roma döneminde 'Melita', 'Melitene' adlarıyla anılan kente Arap­lar 'Malatiye' dediler. 'Malatya' şekli; bu adın Türkler tara­fından telaffuz biçimidir.
Sayfa 152Kitabı okudu
Reklam
Kars
Adının 'Korsa' ya da 'Kolsa' adlarından geldiği; Gürcü dilinde 'ka­pı kenti' demek olan 'Kariskalaki'den kaynaklandığı yo­lunda görüşler vardır. Kaşgarlı Mahmut, Divan ü Lügati't Türk'te 'Kars'ın anlamını 'Devetüyünden ya da koyunyü­ nünden yapılmış kaftan' olarak verir. Tarihçi 'Strabon' ise 'Kars'tan 'Korzene' diye söz eder. 1990'da çıkarılan bir yasa ile Kars ilinin eski sınırları içerisinde Iğdır ve Ardahan illeri kurulmuştur.
Sayfa 133Kitabı okudu
elazığ - harput.
İlk adı 'Ziata Kalesi' anlamına 'Ziata Castelium' olan 'Harput' daha sonra (taş kale) anlamına 'Hartabirt', 'Harbert', 'Karbert' gibi adlarla da anıldı, bu ad giderek 'Harput'a dönüştü.
Sayfa 116Kitabı okudu
Giresun
'Giresun' adı, antik 'Kerrasous' - 'Kerosi' adlarından gelir. Kurucuları Miletoslular, kente yörede çok bol olarak bulunan yabani kiraz ağaçlarının adından esinlenerek 'Kerrasous' adını verdiler. Kirazın Latincede adı 'Kerrasous', Yunancada ise 'Kerosi'dir. Türkler, bu adı 'Giresun' olarak söylemiş ve bu sözcük kentin adı olarak kalmıştır. Yabani kirazın da bilimsel adı 'cerarus-cerasos'tur.
Sayfa 109Kitabı okudu
Beşiktaş
İstanbul'un ilçelerinden biri olan Beşiktaş'ın tarihi eski çağlara dayanır. Bizans dönemindeki bilinen ilk adı 'İasonion'du. Ardından sırasıyla şu adları aldı: 'Sergion', 'Daphne', 'Diplokionion' ve 'Gunella'. Kimi kaynaklara göre bu adlardan biri de Türkçesi 'Taş Bebek' demek olan 'Kune Petro' idi. Bu ad, Yakşı adında bir papazın Hz. İsa'ın çocukluğunda yıkandığına inanılan ve 'Beşik Taşı' diye anılan hamur teknesi biçimindeki bir taşı Kudüs'ten getirterek semtteki bir kiliseye koydurtmasıyla ünlendi. Ve semt de bu adla anıldı. Başka kimi kaynaklara göre de 'Barbaros Hayreddin Paşa (Yalısı günümüzdeki Deniz Müzesi'nin bulunduğu yerdeydi) gemilerini bağlamak amacıyla semtin iskele olarak kullanılan kıyısına 'beş tane taş direk' diktirtmiş, işte bundan dolayı da semte 'Beş Taş' adı verilmiş, bu ad, giderek 'Beşiktaş'a dönüşmüştür. Nitekim eski Beşiktaş semti yerlileri ve gerçek İstanbul şivesi ile konuşabilenler 'Beşiktaş' derlerken hala 'i' ve özellikle 'k' harfini belirsiz, çok hafif telaffuz ederek sözcüğü 'Beşitaş' gibi telaffuz ederler.
323 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.