J.R.R. Tolkien Yüzüklerin Efendisi serisinin ilk cildinde gerçekten üst düzey hayal gücüyle oluşturulmuş bir dünyanın kapsamlı haritasını oldukça başarılı bir şekilde çiziyor. Fakat zaman zaman Habbit'imiz Frodo'nun yavan ve merak uyandırmayan bazı maceralarında sıkılmadığımı söyleyemeyeceğim. Anlatım, kitabın genelinde tek düze ve yavaş kalmıştı. Tabii ki birçok yerde kitabı elimden bırakamadan okudum. Efsaneleşmiş bir klasik haline gelen Yüzük Kardeşliği'ni okumak oldukça keyif vericiydi. Seriyi okumaya geç kalmış olsam da diğer kitapları da okuyup Orta Dünya'nın tarihine şahit olmaya devam etmek istiyorum.
"Yaşayanların bir çoğu ölümü hak ediyor ve ölenlerin bir kısmı da yaşamayı hak ediyor. Yaşamı onlara verebilir misin? O halde hak, hukuk adına ölüm buyurmakta çok acele etme; çünkü en bilge olanlar bile her şeyin sonunu göremez."
Bir çocuk filminin son sahnesinde, bana çok yakın gelen bir cümle duymuştum: "iki tür hikaye vardır," diyordu filmin esrarengiz sihirbazı. "Gerçek hikayeler, ve gerçek olması gereken hikayeler. Bu izlediğiniz ikinci tür hikayelerdendi."
J.R.R. Tolkien'in kült eseri Yüzüklerin Efendisi'de ikinci tür hikayelerden biri, belki de en güzeli anlatılmakta.
"Dünya gerçekten de tehlikelerle dolu ve içinde bir sürü karanlık yer var; lakin nice güzellik de hâlâ ayakta ve artık bütün topraklarda içine keder karışmış olsa da, belki daha bile çok serpiliyor sevgi."