Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yay gibi eğri olsam Elde tutarlar beni! Ok gibi doğru olsam, Yabana atarlar beni!
Ah on beş sene evvelki çocukluk ve şimdiki ben...Tatsız, neşvesiz, muhabbetsiz, aşksız ve heyecansız, her şeysiz...
Sayfa 14 - Kapra YayıncılıkKitabı okuyor
Reklam
"Parasızlık gibi hiçbir harabî* olmadığını kendi kendimize söylediğimiz vakit, kendimizi iyi anlıyoruz." Madame de Sevigné
Sayfa 883 - *harabî: perişanlık
Güzel Türkçe 4
Kelimeler de insanlar gibi doğar, yaşar, ölür. Tasfiye bu ölen kelimeleri çıkarıp diriltmeye çalışmak değildir. Türkçemizde de ne kadar kelimeler vardır ki bugün hepsi ölmüş, yerlerine diğer kelimeler geçerek Türkçeleşmiştir. Lisanda ölmüş bir kelime tıpkı ecnebi bir kelime gibidir. Onu yaşatmaya çalışmak boş bir harekettir.
Sayfa 396 - Tanin, 22 Haziran 1914
Yine anlıyorum ki kadınlar olmasa, aşk olmasaydı, aile, saadet olmadığı gibi milliyetler de olmayacak, biz insanlar dünyada sefil ihtirassız, şanssız, rekabetsiz, miskin, perişan, nebatat gibi gelip geçecektik. Bize aşkı öğreten kadın aileyi de öğretiyor. Aile de mukaddes milliyet hislerini bizim dimağımıza ekiyor.
Sayfa 252 - İnkılap YayıneviKitabı okudu
Onunla Fener'de ne tatlı, ne müheyyiç istiğrak geceleri geçirdik. Hep o gecelerde gökteki yıldızların "Seviniz, seviniz! Birleşiniz" diye titrediğini gördüm. Gurubun rengini, fecrin işitilmez seslerini, bülbüllerin ne söylediklerini hep ondan öğrendim.
Sayfa 250 - İnkılap YayıneviKitabı okudu
Reklam
On asırdır Türkiye'ye, Anadolu'ya yerleşen Türk unsuruna "Onlar Türk değildir." diyecek kadar mantıksızlık gösteriyorlar. [...] Bu kadar cahil, bu kadar evham yaşayan kişilerin, ellerinde kalem, serbest serbest içimizde gezmeleri içtimaî bir tehlikedir.
Sayfa 247 - İnkılap YayıneviKitabı okudu
Memalik-i Osmaniye'de kimse: —Ben Türküm, diyemez. Milliyeti sorulunca yalnız: —Müslümanım elhamdülillâh... der.
Sayfa 240 - İnkılap YayıneviKitabı okudu
Osmanlılık içinde ayrı ayrı cemaatler var. Bu cemaatler fertlerinin arzularını yutarak kavmî iradeler doğurmuş. Osmanlılığı kaynaştırmak için fertleri cemaatlerinden ayırmak lâzım. Fert cemaatinden ayrılır, yani iradesiz kalırsa o vakit ona yalnız kendi "arzu" su hakem olur? Fert menfaatinden başka bir şey düşünmez. Böyle yalnız kendi arzuları, yalnız kendi menfaatlarıyle yaşayan fertler iktisat bağlarıyle toplanır, Osmanlılığı teşkil ederler. Onun için ilk hücum olunacak noktalar cemaat müessesesinin direkleri olan milliyet, din, ahlâktır. Bu direkler yıkılınca fertler kendi uzvî arzularıyle karşı karşıya kalacaklar...
Sayfa 222 - İnkılap YayıneviKitabı okudu
"Yarın inşallah..." diyorum. Fakat acelesi ne? Yavaş yavaş... Türkiye'nin hayatındaki şiar "yavaş yavaş" tır.
Sayfa 220 - İnkılap YayıneviKitabı okudu
Reklam
Milletim nev'i beşerdir, vatanım rû-yi zemin
Sayfa 218 - İnkılap YayıneviKitabı okudu
"Bilâ tefrik-i cins ü mezhep" bu ne demektir biliyor musunuz! "Hiç bir cins, hiç bir mezhep yok, yalnız Osmanlılık var!" demektir. Tanzimat cinsin, mezhebin arasında müsavat ilân ederek, onların ya hiç olmamasını, yahut bir olmasını istemiştir. Bu büyük emeli yalnız kâğıtlara yazmış, kanunlara geçirmiş, yani hayalde bırakmış, fiile çıkaramamış. Meselâ o yekpare, yekvücut Osmanlılık için tek bir lisan, tek bir milliyet, tek bir din, tek bir terbiye, tek bir tarih, tek bir maarif ibda edememiş. Lâkin bu nasıl mümkün olurdu? Pekâlâ mümkün olurdu! Eğer mümkün olmasaydı Osmanlılık yalanını ihtira etmekten ne fayda çıkacaktı? Hakikaten ben de düşündüm. Unsurların hepsini kaynaştırıp tek bir lisan ile konuşturmadan, tek bir terbiye ile, tek bir maarifle yetiştirmeden "yekpare, yekvücut" bir müessese temin olunamazdı? Evet mutlaka Tanzimatçılar bu hayali hakikat yapacaklarına kaildiler. İlk defa kendilerinin mensup oldukları Türk milletini Türklere unutturdular. "Türk" kelimesini tarihlerinden, edebiyatlarından, "Türkiye" kelimesini coğrafyadan kaldırdılar. İşte muvaffak oldular. Demek bir millet kendi müessesatını, anavatanını, lisanını, hatta milliyetinin ismini bile unutabilirmiş.
Sayfa 213 - İnkılap YayıneviKitabı okudu
İttihat ve Terakki'den şüpheniz pek boştur! diyordu, pantürkizm, (1) panislâmizm, (2) filan Avrupa hayalperverlerinin iftirasıdır. Bir de mesel vardır, biliyor musunuz. "Kişi kişiyi kendi gibi bilir." Avrupa'da meşum sunî bir cereyan yaşar: Milliyet, kavmiyet cereyanı! Orada her şeyi milliyet rengine boyarlar. Meselâ Fransızların ırkça bir vahdetleri olmadığı halde o kadar milliyetperver, o kadar milliyette müteassıptırlar ki Paris koketleri (3) bile Almanlarla münasebette bulunmazlar. Almanya'da her şey millidir. Hatta sosyalizm bile... Böyle bir muhitte "hüküm" ler de millî olarak verilir. Meselâ René Pinon bir kitabında "Türkler, aldıkları askerin içinden ırkça Türk olanları Istanbul'da, Edirne'de, Makedonya'nın mutedil, güzel yerlerinde istihdam ederler, gayri Türkleri Yemen'e, Fizan'a, en uzak yerlere gönderirler." diyor. Halbuki Osmanlı hükümeti tamamıyle bunun aksini yapmıştır. Arnavutlar, Araplar hep hassa ordusuna gelirler. Yıldız'ın rahat kışlalarında askerliklerini yaparlar. Yemen'e, Fizan'a, Makedonya'ya hep Türkler, yani Anadolu çocukları gider. Hatta Yemen'e "Türk mezarı" derler. (1) Pantürkizm: Türkçülük (2) Panislâmizm: İslâmcılık (3) Koket: Fahişe
Sayfa 207 - İnkılap YayıneviKitabı okudu
Osmanlılık siyasî bir milliyettir. Tarihle, anane ile hiçbir münasebeti yoktur. Tanzimat ile beraber tesis edilmiştir.
Sayfa 211 - İnkılap YayıneviKitabı okudu
"İttihat" için birinci vasıta lisandır. Kendi lisanını böyle öldürmeğe, katiyen milli edebiyatını satırlara geçirmemeğe ahdetmiş bir millet nasıl olur da millettaşlarıyle birleşebilir?
Sayfa 211 - İnkılap YayıneviKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.