«Meksika'da günlük ortalama kırk bir ölüm. En kırmızı günlerde altmış dokuz ölüm. Altmış dokuz isim. Altmış dokuz hikâye. Kaç öksüz, kaç çift, kaç aile? Her birinin arkadaşları. Her birinin matemi. Kayıplarının günlük yaşamlarına etkileri. Getirdiği sonuçlar, korkular. Panik içinde kaçışıp tozu dumana katarak kırmızı krallığa giden günde altmış dokuz hikâye. Bu arada bir politikacı mutfakta mısır gevreği yerken çocuklarına yorucu bir işgünü geçirdiğini söylüyor. O politikacının hikâyesi böceklerin krallığına ait hikâyelerden.»
Aristoteles'e göre, hiçbir iyilik sahtelikle bir arada gitmez; doğru hiçbir zaman yanlışa yer vermez. Kendini olduğundan fazla göstermek de, çoğu kez gururdan değil budalalıktandır.
Benim burada ne işim var?" diye düşündüğünüz oldu mu hiç? Bir labirentin içindeymişsiniz ve kaybolduğunuzdan eminmişsiniz de, her bir dönemeci kendiniz yarattığınız için bu tamamıyla sizin suçunuzmuş gibi hissettiğiniz? Üstelik dışarı çıkmanızı sağlayacak birçok yol olduğunu da biliyorsunuz çünkü labirentten çıkmayı başarmış, dışarıda gülüşüp oynayan insanların seslerini duyuyorsunuz. Çalı çitlerin arasından arada bir görüyorsunuz onları. Yaprakların arasından gelip geçen şekiller halinde. Öyle mutlu görünüyorlar ki onlara değil, bu işi onlar gibi yapamadığınız için kendinize kızgınsınız. Oldu mu hiç? Yoksa bu labirentte kalan bir tek ben miyim?
"Başımı önüme eğdim. Ben galiba evlenmek istiyorum teyze, dedim. Acaba bana göre bir şeyler bulunabilir miydi? Neden bulunmasın? Her zaman, yorgun erkekler için, kendine göre bir tane bulamayanlar için, eli yüzü düzgün bir şeyler bulunabilirdi. Bazı kızlar, hanım hanımcık evlerinde oturup böyle kısmetler beklerlerdi. Bu arada, ellerinde daima bir bez parçası, çeyizlerini hazırlarlardı. Her gün yeni bir yemek yapmasını öğrenirlerdi ve pencerenin kenarına oturup, kırmızı ya da soluk yanaklarını cama dayayarak o bilinmeyen, o tanımlanamayan, o nasıl olursa olsun gelecek kocalarını beklerlerdi. Evin erkeklerine hizmet ederek, gelecekteki kocaları için talim yaparlardı. Babalarına, paltolarını giydirirken alttan ceketlerinin eteklerini çekerek düzeltirlerdi. Babaları da onlara aferin kızım, derlerdi; kocan rahat edecek. İşte böyle bir şey istiyorum teyzeciğim."
Bazen zamanı geçirmemek, başkalarına tanıdığımız zamana kapılmamak, bize tanınan zamanın kafamızı karıştırmasına izin vermemek gerekir. Zamanın gözümüzü boyamasına izin vermemek gerekir; zaman daima göz boyamaya çalışır ve bu arada geçer gider.
Gece kafanız attı çıktınız dışarı tek başınıza yürüyorsunuz açık hava ve sessizlik iyi geldi
Ve bir baktınız o karşınızda bir zamanlar çok sevdiğiniz, canınız, gece gece sokaklarda yürüten, kafanızda bitiremediğiniz kişi...
Demek istediğin çok şey var biliyorum ama değmiyor. Ne garip değil mi? Bir yandan gördüğün için mutlu olurken diğer yandan seni bıraktığı aklına geliyor ve arada kalınmış bir duygu yaşıyorsun. Geçmişten bıraktığı belirsizliği şimdi de yaşatıyor. Hiç değişmemiş.