Esra

Kişisel mutluluk peşinde koşmak, evrensel olarak herkesçe kabul edilmiş bir haktır. Oysa günümüzdeki toplumsal koşullar bireyin kendisini güçsüz hissetmesine yol açıyor. Birey, içinde bulunduğu durumla olmak istediği durum arasındaki çelişkiyi her gün yeniden yaşıyor. O zaman da ya bu çelişkinin iyice bilincine vararak, başka şeylerle birlikte kapitalci düzeni devirerek tam demokrasiyi gerçekleştirme yolunda siyasal kavgaya katılıyor ya da kendi güçsüzlük duygusuyla beslenen kıskançlık duygusunun pençesinde hiç bitmeyen düşlere kapılarak yaşıyor.
Sayfa 148
Reklam
Geleneğin dilini koparıp almıştır elinden. Yaşlı bir adamdır artık burada Rembrandt. Var olma sorununun sezilmesi bir sorun olarak varoluş- dışında her şey yok olmuştur. Rembrandt'ın içindeki ressam- bu yaşlı adama göre hem üstünlükleri hem de eksiklikleri olan birisi- yalnızca bu sorunu anlatmanın yollarını bulmuştur. Üstelik bunu, özellikle bu sorunu dışarda bırakmak amacıyla geliştirilmiş bir geleneğin araçlarını kullanarak başarmıştır.
Sayfa 112
Ne var ki bir şeye saplanıp kalan kişiye saplantısı, nesnelerin doğasında varmış gibi gelir. Bu yüzden de o şey, olduğu gibi algılanamaz hiçbir zaman.
Sayfa 109

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Demek ki şimdi'den korkmak eskiyi bulandırmaya yol açıyor. Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir. Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip çıkardığımız bir sonuçlar kuyusudur.
Sayfa 11
Fiziksel acının fonksiyonu neyse duygusal acının fonksiyonu da o. Acı çekmek, hayatımızda bir şeylerin değişmesi gerektiğinin sinyali. Her tür acı, bize değişim için bir çağrı.
Sayfa 90
Reklam
Okumak, okuyarak ve tecrübe ederek düşünmek iç çocuğumuzu sulayan, besleyen şeyler, etkisi hemen görünür olmasa da.
Sayfa 82
"Bunu yapmamalılar." demek yerine önce onlara bu hakkı içimizden tanıyıp sonra eyleme geçmek, bizim açımızdan çok şeyi değiştiriyor. Gücü o kişiye değil, bize veriyor.
Sayfa 61
Hayatta da böyle: Herkes her an her şeyi yapabilir. Ve kimin ne yapabileceği benim kontrolüm dışında. Ben sadece kendi eylemlerimden mesulüm. Yani bana düşen, benim sorumluluğumda olan, kim ne yaparsa orada benim ne yapacağım.
Sayfa 59
Önemli olan başımıza ne geldiği değil, başımıza gelenle ne yaptığımızdır.
Sayfa 58
"İnsan suya düştüğü için boğulmaz; sudan çıkamadığı için boğulur."
Sayfa 57
Reklam
Hissettiğimiz ama ifade edemediğimiz acılarımızsa, doğmak istemiş ama doğamamış taraflarımıza dair. Onları doğurdukça güçleniyoruz.
Sayfa 55
Gerçek biz, kişilerinin her birinin "ben" olabildiği ve özgürce "ben" lerini idrak edebildiği yer. Kişilerin ben olabilmesine izin ve imkan barındırmayan aidiyetlerin gerçek aidiyet değil sömürü olduğunu da o nedenle hep bu ısrarla yineliyorum.
"Ben, kendi dünyası olarak sahip olduğu Dünya nın bir parçasıdır. Dünya, bu tek ben olmadan şu an olduğu şey olmayacaktır." Bu yüzden, kişi dış gereklerin taleplerini ancak kendi iç dünyasına da intibak ettiği, yani kendisine uyum sağladığı sürece ideal bir şekilde karşılayabilir.
Sayfa 48
Paul Tillich e göre var olmanın iki kutbu var. Bunlardan biri, ben'in "ben" olarak var olma cesareti. Diğeri ise benliğin, kendisinden daha büyük bir şeyin, dünyanın bir parçası olarak var olabilme cesareti. Bu ikisini de aynı anda yapabildiğimiz ölçüde, yani "ben" olarak ayrı, özerk kalırken bir yandan toplumun, dünyanın da bir parçası olarak kalabiliyorsak varız.
Sayfa 47
Kalbimiz atıyorsa, kendimizi ne kadar ölü hissedersek hissedelim bizde de düştüğümüz yerden kalkma kapasitesi bizzat düşüşümüzün içinde mevcuttur.
Sayfa 43
317 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.