Son yapılan bilimsel araştırmalar travmaların etkilerinin bir nesilden diğer nesile geçebileceğini aktarmaya başladı.Bu Miras bilinen adıyla kalıtsal aile travmalarının konusunu oluşturuyor.Ortaya çıkan kanıtlar sistemin gerçekliğini doğruluyor.Kalıtımsal zincirde yer alan acı her zaman kendi kendine sona ermeyebilir ya da zamanla azalmayabilir asıl travmayı yaşayan kişi ölmüş,hikayesinin üstü örtülmüş ve yıllar içinde saklı kalmış olsa bile,hayat tecrübesine ilişkin parçalar anılar ve hisler yaşamaya devam edebilir.Adeta şu an yaşayan kişilerin zihinlerinde ve bedenlerinde çözüm bulmak için geçmişten günümüze uzanır.
Çoğu zaman çağrılmayanlar bilimin hizmetine giriyor bizde.Bilimin asıl sahiplerinin yerleri genellikle boş duruyor henüz. Bilim ordusu gerçek gönüllülerini bekliyor.
Ama biz insanlar kişisel sorunlarla karşılaştığımızda , onları mantıklı bir şekilde ele almakta zorlanırız. Asıl sorunu görmezden gelip, suçu başka şeylerde ararız;içimizi asıl kemiren şeye gözlerimizi kaparız.
"Bugün şu bölgelerde savaşarak kanlarını toprağa akıtanlar, evet Ortadoğuludur; lakin birbirine karşı kullandıkları silahların ve mermilerin hiçbiri Ortadoğu'da üretilmemiştir. O halde sormak lazımdır, bu savaşı çıkaranlar ve yönetenler gerçekten bölge insanı mıdır, yoksa Avrupa'nın her ülkesinden buralara gizli emellerle yollanmış ayrılıkçılar,tetikçiler yahut onlara gizli yollardan silah temin edenler, silah satanlar,bunun için gizli yardımlarda bulunanlar mıdır? Asıl katil silahı kullanan mıdır, silahı imal edip eline tutuşturan mı? Hz. İbrahim'in barış için,huzur için mücadele ettiği şu topraklarda şimdi onun torunları birbirini kırıyor. Coğrafyanın kaderi sanki. Yüce Baba ayak izlerini buralara bıraktığı zaman savaşın iki cephesi vardı;inananlarla inanmayanlar. Şimdiki savaşın tek cephesi var. Müslümanlar. Oysa bölgede can verenlerle can alanlar kadar, uzaktan onları yönetenler de İbrahim'in çocukları."
Asıl paradoks, flört aşamasında erkeğin edilgen halinden gayet memnunken ilişki aşamasına geçtiklerinde aynı erkekten şikayetçi olmaya başlamalarıdır. Oysa tanışma aşamasından itibaren edilgen ve pasif özellikler taşıyan erkek kendini hiç saklamamış ve oyunu yönetimine tamamen kadına bırakmıştır ancak bir süre sonra kadın bu durumdan sıkılır ve dişliğini yaşamak ister. Kadın enerjisini yaşamanın tek yolu ise karşısında maskülen enerjiye sahip bir erkek olmasıdır.
"İnsanların ruhunu öldürüyorlar anne" demişti
Maksim Gorki:
"İşte asıl cinayet bu utanılacak bir cinayet..."
İnsanlar gün içinde kabalıkları, kalabalıklarıyla ne kadar da incitiyorlar değil mi ruhumuzu?
Kalbimizi nasıl da kırabiliyorlar.
Oysa Platon şu nasihatte bulunur:
"Nazik olun. Çünkü karşılaştığınız herkes farkında olmadığınız zorluklarla boğuşuyor..."
Dikkat ediyor muyuz buna ?
Anlamaya çalışıyor muyuz insanları yargılamadan önce? Unutuyor muyuz yoksa herkesin bir kalbi olduğunu?
Pessoa'dan bir alıntı yapayım yeri gelmişken:
"Kimseyle alay etme. Kimseyi küçük görme. Kalbinin ücra köşesinde bile yapma bunu. İnsan yaşamı alaya alınmayacak kadar hüzünlü ciddidir."
Çoğu zaman unutsak da gerçek bu...
Ressam Van Gogh geçirdiği bir kriz sonrası kendisine sıktığı bir kurşunla yaralanıp evine geldiğinde şu sözü sayıklayıp hayata veda etmişti:
"Hüzün sonsuza dek sürecek..."
Sürmesin, sürdürmeyelim İnsanları incitmeyelim.