Hastalandığımızda, iyileştirilecek bir beden yoktur. Affedilecek bir hatıra, teşekkür edilecek bir geçmiş, temizlenilecek bir zihin vardır.
Hasta olan beden değildir ki, yalnızca ruh sancı çekerken beden ruha sözcülük edermiş.
Hüzün senin yüreğinde ne kadar büyük bir oyuk açarsa, ne kadar derine giderse, sevindiğin vakit de o kadar derin olacak mutluluğun. ‘Halil Cibran’
Ya ilahi! Bana öyle bir yardım et ki senden başka hiçbir varlığın yardımına ihtiyaç duymayayım.
Yarabbi ne güzel şeyler yaratıyorsun biz kullarını mahcup ediyorsun böyle.
İnsan nasıl ölmüyor hayretten hayret.
Allah 'ın yarattığı, şeytanın şaşırttığı bunca insandan sadece bir avucu keşfedebilmiş Arzın Merkezini - iyi ile kötünün, geçmiş ile geleceğin, ben ve sen ayrımının kalmadığı ; zamanın hep bu an olduğu, kavgasız savaşsız bir asude diyar. Buldukları yer öylesine güzelmiş ki dilleri tutulmuş.
Melekler hallerine acıyıp iki seçenek sunmuşlar. Şayet konuşma kabiliyetlerini geri almak istiyorlarsa, gördüklerini unutmaları gerekiyormuş. Eğer gördüklerini hatırlamayı tercih ediyorlarsa, o zaman da zihinleri bulanacakmış. Böylece, kimsenin bilmediği o beldeye varanların yarısı, yüreklerinde bir eksiklik duygusuyla dönmüş. Yarısı da akılları karışmış halde. Hasret çekenlere "aşıklar" denmiş; kafasında sorular olanlara da "şakirtler." Birinciler aşkı öğrenenlermiş, ikinciler ise öğrenmeye aşık.
Agra/Hindistan - 1632
Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.Kitabı okuyor
Lavabodan dönerken bir kez daha Emel'i görünce sakin kalmaya çalıştım. Emel asla dönüp bakmayacağım geniş, taba rengi keten pantolon, kolları düşük, çiçekli bej bir gömlek, üzerine ince bir hırka giymişti. Bu moda intiharı karşısında Emel'i bir yerlere şikâyet etmek isterdim ama henüz rüküş giyinme diye bir suç, ceza kanununda tanımlanmamıştı. Ne yazık!
Emel'in gözlerimi bıçaklayan görüntüsü depresyonumu bir tık daha yükseltirken sınıfımın öğretmeni Bahar kolumdan tutup beni durdurdu.
Bir zaman pencerelerinden muhabbeti sızdıran bu evler, şimdi yıkılmaya yüz tutmuş duvarlarından ayrılığın kederini döküyor. Altında ihtiyarların gölgelendiği şu asude çınarın kederi susuzluk değil, hasret kaldığı hoş sohbetlerin yangınlığıdır.
“Asude Hanım bu eve geldiğinde beni zorla peşlerinden göndermeye çalıştınız. Size göre yalnız kalan kadın ve erkek günah olan hareketlerde bulunuyorlar. Ben kocama güveniyorum Fadime Hanım. Onca zaman gözünün değmediği kadına benimle evlendikten sonra değeceğini sanmıyorum ki değdi mi açıkçası oturup ağlamam ya da beni bırakma diye yalvarmam. Ben onu gözetlediğim için sırf beni aldatmıyorsa o zaman onun adamlığından şüphe ederim. Emin olun aklıma bir kere şüphe düştü mü onu kendime bağlamaya çalışmam.”
Geçip gidiyor o asude gençlik çağı
Unutmak için dikiyorum kafama şarabı
Acı mı geldi? Böylesi gider hoşuma
Ömrümüzün ağızda bıraktığı tat da acı
Hayyam
Geçip gidiyor o asude gençlik çağı
Unutmak için dikiyorum kafama şarabı.
Acı mı geldi? Böylesi gider hoşuma
Ömrümün ağızda bıraktığı tat da acı.
Hayyam