Genzimdeki baharat kokusu geçmiş değil
Bıraktığın izleri tek tek hatırlıyorum
Halıdaki lekeler dediler biraz eğil
Kanlarının sözleri, tek tek hatırlıyorum...
Gözlerinden kıvılcım saçarken öfkeden sen
Seni dinleyemedim şaşkınlığımdan ki ben
Sen nereye gitmişti, sende seni terk eden
Kafamdaki gizleri tek tek hatırlıyorum
Odalarda hayalet dolaşıyor benimle
Şurada lamla sövdün, şuralarda da cimle
Derdin neydi orada askıdaki resimle
Duvardaki tozları tek tek hatırlıyorum
Unutma hiç olur mu açtığın yaraları
Vefa napsın duyunca attığın naraları
Âteşbâz unutmadı iyi hatıraları
Çaldığımız sazları tek tek hatırlıyorum...
Evime geldim yeni
Görmedim bu kez seni
Silmişler hep gölgeni
Can evimde yalnızım
Odalar ve koridor
Bana hep fısıldıyor
Gel de mutfağa bir sor
Cam tepsimde yalnızım
Çay demledim az biraz
Temizlik yaptım tam gaz
Kalmadı hiç toz talaz
Her işimde yalnızım
Âteşbâz şimdi yorgun
Her şeye oldu dargın
Sana asıl çok kırgın
Matemimde yalnızım
Bir parça kokuşmuş bir etimiz var
Bu kokuşmuş eti söyle kim alır
Altınmış gibi de gayretimiz var
Bu kokuşmuş eti söyle kim alır
Bir çiçek değil pencereye konan
Seccade değil secde etsin insan
İçinde ne var dersen necis bir kan
Bu kokuşmuş eti söyle kim alır
Sorsak sahibine, dünya kıymeti
Bir yumruk kadardır hacmi haşmeti
Bari yense, yenilmez insan eti
Bu kokuşmuş eti söyle kim alır
Âteşbâz yoluna settir bu kalbin
Ameli bozuk niyettir bu kalbin
Kokuşmuş bir parça ettir bu kalbin
Bu kokuşmuş eti söyle kim alır
Denizde dalga yoksa yüzücüsün
Bir görelim dalga varken sen nesin
Neşe verensin yada üzücüsün
Bir görelim ruhun darken sen nesin
Altın suyuna batıvermiş bakır
Ateşe tut imtihan et bırakır
İmtihan anında olma gel hakir
Bir görelim gönlün narken sen nesin
Güle tahammülün yoksa sen çim ek
Kolaydır dikensiz bir gülü sevmek
Dikeni tutunca görünür emek
Bir görelim elin harken sen nesin
Âteşbâz toprağa düştüğün zaman
El vurup kabrini eştiğin zaman
Bu dünyayı elbet aştığın zaman
Bir görelim yüzün arken sen nesin
ZAMPOK EYİN Pİ
İki canbaz bir ipte oynamaz
Bir ipte bir sürü canbaz
Hilebaz, Madrabaz, Kumarbaz
İki canbaz bir ipte oynamaz
Bir ipte bir sürü canbaz
Ateşbaz, İşvebaz, Hokkabaz
İP NİYE KOPMAZ
Z A M P O K E Y İ N P İ !
Kibriya şanına mahsustur kibir
Kullara kibri yar olmaz efendim
Büyüklenmekle netsin abd-i sağir
Kibirli bahtiyar olmaz efendim
Dudak aşınmaz denir el öpmekle
Hep öne çıkma az geride bekle
Hata ettinse özrüne özr'ekle
Özürsüz hiç kul var olmaz efendim
Say senden büyük ve yaşlı olanı
Affet saçını başını yolanı
Isırsa, insan ısırmaz yılanı
Fıtratı kula ar olmaz efendim
Âteşbâz gel nasuh tevbe edelim
Kibri bırakıp, olup akl-ı selim
Üstündedir dedi bey'atta elim
Şah'ı bilen ağyar olmaz efendim
Ramazan geldi geçti
Yine ıslah olmadın
Zaman hep seldi, geçti
Yine ıslah olmadın
Oturup zikretmedin
Rabbini fikretmedin
Hakkıyla şükretmedin
Yine ıslah olmadın
Mürşidi dinlemedin
Geceler inlemedin
Kalben serinlemedin
Yine ıslah olmadın
Oruç değil aç idin
Oruca muhtaç idin
Tutsaydın sertaç idin
Yine ıslah olmadın
Âteşbâz olamadın
Nur ile dolamadın
Aşk ile solamadın
Yine ıslah olmadın
İnsanın ruhi bunalımına iyi gelen yerler vardır. Yakınlarımızda Ateşbaz hazretlerinin olması ise bize bir lütuf. Ruhumuz sıkıldığı zaman türbesini ziyaret ediyor dinleniyoruz...
Mutfakta pişirdiler insanı, yamyam değildiler. Kazana atmadan pişirdiler, bir medreseydi "matbah". Dizüstü çökmeden ayağa kalkılmıyor. Postun üstünde pişiyor canlar. Ateşbaz hüneri, sihirbaz değil. Kazancı Dede mırıldanıyor karıştırırken aşı. Karışıyor ne varsa matbahta birbirine. Taş ve kerpiç konuşuyor, anlayanlar var. Tercüman gerekmez anlayanlar var. Bu dizler bükülmüyor nasıl edelim. Bu dil yumuşamıyor, nasıl edelim. İnsan pişirmek ne zor zanaat. Kalp taş gibi hâlâ, nasıl edelim.
Asıl adı Yusuf olan Ateşbaz Veli(ateşle oynayan) Mevlananın aşcısıdır ve bir cok menkıbe anlatılır onlardan biride şudur;
Bir gün ateş baz Veli yemek pişireceği esnada odun biter durumu Hazreti Mevlana'ya anlatır. Hazreti Mevlana ayaklarını kazanın altına sokmasını ister. Ateş baz Veli de ayağını kazanın altına koyarak yemeği pişirir.Mevlana için Ateşbazı cok büyük bir öneme sahiptir.
Yüzüncü Kraliçe kitabı Hint efsanelerine ve tanrılarına dayanarak yazılmış bir yarı fantastik roman. Yarı fantastik diyorum çünkü olağanüstü güçler kitaba tam hakim değil. Daha çok normal insanlar gibi yaşayış anlatılmış. Romanın baş kahramaları Kalinda ve Deven. Kalinda, Kralın ülkeyi dolaşarak seçtiği son eşi yani yüzüncüsü ve fantastik bir gücü olan bir ateşbaz. Deven ise Kalinda’nın koruması olan yüzbaşı. İkisinin arasındaki aşk bu kitapta engellenmeye çalışıldı. Bakalım ikinci kitapta neler olacak. İkinci kitap: Ateş Kraliçesi.
Kitabın konusu çok ilginçti. Olaylar içerisinde bir yerlerde kırılma olacağını hissedip beklemekteydim ama beklediğimden daha büyük bir kırılma oldu. Urlada bir üzüm bahçesi sahibinin iki çocuğundan küçüğüydü Lâle. Ailesi ile yaşadığı olumsuzluklar sebebiyle ailesini terkedip 4 yıl sonra ailesinin yanına ziyaret için geri döndü. Orada öğrendikleri Lâle’nin bildiklerinden ve düşündüklerinden fazlaca farklıydı. Lâle’nin başına gelenlerin çoğunun özellikle Asaf’ın bir hayal olması beni büyük şaşkınlığa uğrattı. Birkaç olaydan şüphelensemde olayın çocukluğuna dayandığını öğrenmek bayağı değişikti… Çok güzeldi diyemem ama şaşırtıcıydı…
AteşbazAyşe Yılmaz · Dokuz Yayınları · 201516 okunma
“Oysaki sen, Allah’tan istemeye yüzüm olmayacak kadar güzeldin. Ben ise hiç bu kadar sevap işlememiştim. Bak gözlerimin önündesin. Söyle şimdi, böyle bir rahmete ben nasıl inanmayayım?”