Hz. Peygamber'in (s.a.v.) oğlu İbrahim vefat ettiği gün güneş tutulunca, bazı kimseler bu iki olay arasında irtibat kurmuş ve " Güneş, Peygamber'in oğlu öldüğü için tutuldu." demişlerdir. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) de güneş ve ayın ilahi birer alamet olup bir kişinin ölümü üzerine tutulmayacağını belirtmiştir.
Şimdi düşünün; siz -haşa- toplumunuzu, peygamberliğinize inandırarak kafanızdaki planları uygulamak isteseniz; bunun için bir melekle görüştüğünüzü ve Allah'ın peygamberi olduğunuz -haşa- yalanını ortaya atsanız ve oğlunuzun öldüğü gün, güneş tutulması olsa, halk bunu, sizin peygamberliğinize bir kanıt saysa, oğlunuz öldüğü için güneşin tutulduğunu söyleseler bunu kullanmazmısınız ? Onlar, daha önce de böyle doğal olaylar üzerinden insanlara kutsiyet atfetmeye alışıklar. Fakat siz kalkıp "Bunun benim oğlumla hiçbir alakası yok!" diyorsunuz.
Oysa, olağanüstü bir iddia ile bir yalan söyleseydiniz, böylesi bir denk gelme, bulunmaz bir ganimet değil midir ? Neden böyle bir şeyi terk edersiniz ? Zaten istediğiniz şey, insanları peygamberliğinize indandırmak değil midir ?
Eğer, melekle görüştüğünüz iddiasında bulunan yalancı bir peygamber olsaydınız, güneş tutulmasının olduğu gün, iddianızı desteklemek için, yaşanan hadisenin sizinle kıyıdan köşeden alakalı herhangi bir olayla bağlantısını kurarak insanların size olan bağlılıklarını pekiştirmek istemez miydiniz ?
Nebi(s.a.v) bu tavrı " yalan söyleyerek peygamberliğine inandırmaya çalışan toplum önderi" kurgusuyla nasıl açıklanabilir ?
Nebi (s.a.v.) vahiy almayan bir siyasetçi olsaydı, "atalar kültü ve kabile bağları" olgusuna karşı cephe alırken "putperest dini" yükseltmeyi tercih edebilirdi. Ya da putperest dine karşı çıkarken atalar kültüne dayanabilirdi. Oysa onların iki manevi rabıtasına eş zamanlı saldırmış ve mümkün olabilecek tüm düşmanlığı üzerine çekmişti. Bunun yanı sıra yerleşik ahlaklarına da muhalefet etmiş ve onları, kendi dinine girmek için, nefret edecekleri mükellefiyetlerle yükümlü tutmuştu. Eğer O, kendi iradesi ile hareket eden bir siyasetçi olsaydı asla böyle bir yöntemi tercih etmezdi.
Nebi (s.a.v) madem bir siyasi önderdi neden faydası garanti olan yöntem yerine, hiçbir siyasi menfaat getirmeyecek aksine tepki çekmesine neden olacak bu mekellefiyetlerle işini zorlaştırdı ? ( Beş vakit namaz, oruç, içki yasağı, fuhuş yasağı vb.)
Savaş esnasında risklere rağmen terk edilmeyen namaz ibadeti siyaseten nasıl açıklanabilir ? Namazın bu pozisyonu haşa " farkında olarak yalan söyleyen ve siyasi çıkarları için din uyduran birisi " kurgusu ile nasıl anlaşılabilir ?
Hz.Muhammed (s.a.v.) siyasi bir beklenti ile bir nübüvvet yalanı atmış olsaydı bu emir ve yasaklarla neden işini zorlaştırsın ? Onlar içki ve fuhşa bu kadar bağlıyken bunları yasaklayarak kitlenin tepkisini celbediyor ve hatta bu durum, yeni katılımların olması önünde engel oluyor.