Sevgilim,
yetimim benim,
aylar nasıl geçiyor zaman hiç geçmezken
kapılar kapalı, dünya buzlu cam
uyuşmuş gözlerimin önünde
hayat akıp gidiyor hiç kımıldamadan
hep birden bir sofraya oturur gibi yalnız
ve hep birden bir sofradan kalkar gibi
kaybolup göründüler.
resimleri silinmiş eski paralar gibi
bir bulmaca çözümünde bulunmayan sözcükler gibi
yağmurlardan sonraki nedensiz bir dalgınlık gibi
gelip gittiler, gidip geldiler.
Uyumayacaksın
Memleketinin hali
Seni seslerle uyandıracak
Oturup yazacaksın
Çünkü sen artık o sen değilsin
Sen şimdi ıssız bir telgrafhane gibisin
Durmadan sesler alacak
Sesler vereceksin
Uyuyamayacaksın
Düzelmeden memleketin hali
Düzelmeden dünyanın hali
Gözüne uyku giremez ki…
Uyumayacaksın
Bir sis çanı gibi gecenin içinde
Ta gün ışıyıncaya kadar
Vakur metin sade
Çalacaksın.
Bana bir şey söyle, ilkbahar gibi..
Çiçek aç mesela, veya yağ rahmet olarak içime.
Veya gökkuşağı ol sar ruhumu..
Bir şey söyle,
Sözü aşsın öze değsin..
Bir şey söyle, yanındayım mesela?
Sofalar seninle serin
Odalar seninle ferah
Günüm sevinçle uzun
Yatağında kalktığım sabah
Elmanın yarısı sen yarısı ben
Günümüz gecemiz evimiz barkımız bir
Mutluluk bir çimendir bastığın yerde biter
Yalnızlık gittiğin yoldan gelir
Dağıtır saçlarını ve yalvarıp uzaktan
Mavi bir iklim gibi çağırır beni sesin,
Tertemiz göklerinde dal dal erguvan açan
Rüyalarıma ışık ve özlem serpmektesin.
Nasıl söylesem bilmem,
Ve anlatsam ne ile?
Bu öyle bir duygu ki
Gelmez kaleme, dile…
Sen varsın bakışımda,
Her nefes alışımda,
İçimde ve dışımda,
Günahlarımda bile!
Gözümde, hayalimde
Hiç sorma ki neler var…
Sendedir ufukları
Ve ancak sana kadar…
Dünyayı iki şeyden
İbaret bilirim ben;
Biri, herşey olan sen!
Biri, sen olmayanlar!
Bir sigara yakarsın durup köşe başında: Umutlarını yakarsın.
Sonra çekip gider akşam da, aşklar da…
Şimdi bir başka zamanda, bir başka şehirdesindir.
Gri bir hüzün genzini yakmaktadır.
Çocuklar evlerine çekilmiştir.
Bir adam, somun kokusuyla evinin kapısını aralamaktadır.
Bir kadın, geçen günün hüznünü dokumaktadır yalnızlığının gergefinde…
Sen, bir bardak çayın buğusuyla bir sigaranın derin nefesinde o yalnızlığın girdabına bırakırsın düşlerini…
Ve düşünürsün bir daha: Ben, ne zaman sevdim?
Sevdim mi sahi?
Sahi, nasıl geçer akşamlar ilk kez gidilen bir şehirde?