Ses demir, su demir ve ekmek demir
İstersen demirde muhali kemir.
Ne gelir ki elden, kader bu, emir
…
Dua, dua eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış
…
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin.
Râb bu nasıl denizdir yüzme bilen kuşu yok
İçimde acır bir şey bu gösüme ne kattın
Anlar gibi olmuştum yetmiş üçte bir cuma
Attığımda o oku ben atmadım sen attın.
|
Faruk Nafiz Çamlıbel beyefendinin farketmeden biyografimi yazdığıdır;
İki zıt cevheri var nabzımda vuran kanın,
Biri elpençe duran, öteki durduranın.
Duygum sana taparken düşüncem bir hayvanın,
Sırtında bir kadınla aşar karşı tepeyi.
Ben ninemden muhabbet, dedemden kin almışım
Çini bir kase kadar başkadır içim dışım
Elini öpmek için yalvarsa da bakışım
Isır diye tepinir gözlerimin bebeği.
sana durlanmış kelimeler getireceğim
pörsümüş bir dünyayı kahreden kelimeler.
kelimeler, bazısı tüyden bazısı demir
seni çünkü dik tutacak bilirim;
kabzenin, çekicin ve divitin
tutulduğu yerden parlayan şiir.
yıkılma sakın |
Suyu temizliyor ayakların /gerçek mi gerçek/
savaş pilotu exupery'nin
parmaklarının suya dokunuşudur
çoğalan ibrahimlerle
bir gelecek vakit habercisi
yeniden çizdi kenti
- buruşmuş çocuk balonları
gibi kaldırıldı
kentin
putları
ve
eski fotoğrafları -
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde.
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?
uçurumun kenanndayım Hızır
divan hazır
ferman hazır
kurban hazır
güzelliğin zulme çaldığı sınır
başım döner, beynim bulanır
el etmez
gel etmez
gözleri bir ret, bir davet
gülce uzak uzak dolanır
mecaz değil
maraz değil
gülce semavî bir afet..
Gülce,
kitaplara sürdüğüm kapkara lekelerden
bir anlatsam nasıl utandığımı,
bir doğrulsam eğildiğim yerlerden
ağarır tanyeri nilüferlerin;
alaca bir at koşar içimde,
ezer toynakları ile anılarımı..
taşların ortasında leylâ'nın gözleri
leylâ köşe köşe göz göz şiirin ortasında
ben leylâyı bulduğumdan yahut kaybettiğimden beri
leylâ ya o adamın bardağında ya o dağın ortasında..
Köşe,
“..şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?”
münacaat,
"..biraz üzgün ve ömer öfkesinde biraz,
öyle hisab katındayim ki katlim savcılardan sorulmaz.
ne kireç badanalı evlerde doğmuş olmak
ne ellerin hırsla yaban tutuşu
ne fabrikalarda biteviye üretilmekte olan kahır
dev iştihasıyla bende kabaran aşkı yetmez karşılamaya.."
sözde senden kaçıyorum, dolu dizgin atlarla,
bazen sessiz sedasız ipekten kanatlarla.
ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla,
karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarla..
adını yazıyorsun bulduğun fırsatlarla;
yüreğimin başına noktalarla, hatlarla
başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla.
sözde senden kaçıyorum, dolu dizgin atlarla..
..