Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.13
Aysel Mete
Aysel Mete
@ayselmete
Amasya Üniversitesi Okul Öncesi Öğretmenliği
Amasya
Şırnak, 28 Mart 2005
38 okur puanı
Ekim 2023 tarihinde katıldı
Okuma Hedefleri
Küçük kadınlar; Meg, jo, Beth ve Amy adındaki dört tane kız kardeşin hayatını konu alıyor. Babaları savaştayken anneleri ile birlikte yoksullukla mücadele ediyorlar. Meg karakteri güzel kıyafetlere , zenginliğe, şatafata ilgi duyan birisi. Jo erkek gibi davranan bir yazar adayı. Beth müziği çok seven , kırılgan, çok kibar birisi. Amy ise aralarındaki en küçükleri. March ailesi Amerikan iç savaşı sırasında kendi hallerinde yaşayan bir aile. Ne kadar karakterleri birbirinden farklı olsa da birbirlerine sıkı sıkı bağlıdırlar.
Roman ; kadınların dönemin katı cinsiyet normlarına, ideal aile hayatını, evrensel temaları anlatıyor.
Bitirdikten sonra ne hikayeydi be diyor insan. Kitap Yusuf'un anne ve babasının eşkıyalar tarafından öldürülmesi ile başlıyor. Daha 9 yaşında kimsesiz kalan Yusuf'u Kaymakam Salahattin Bey yanına alıyor, büyütüyor. Salahattin Bey'in eşi ve Muazzez adında bir küçük bir kızı ile birlikte yaşamaktadır. Evine bir yabancı almak istemeyen Şahinde hanım her bulduğu fırsatta Yusuf'u aşağılar , ağzına geleni söyler. Öyle böyle bir şekilde Yusuf kaymakamın evinde büyür , genç bir delikanlı olur. Bu süre zarfında Yusuf her zaman kendini yalnız hisseder, hiç bir zaman kendini bu eve ait hissedemez. Yusuf zamanla Muazzez'e aşık olur ve Şahinde hanım her ne kadar istemese de Muazzez ile evlenir. Kitabın sonunda Muazzez'in hazin bir şekilde ölümü ile sonuçlanıyor hikayemiz.
Sabahattin Ali'nin kalemine her seferinde daha da hayran kalıyorum. Bu kitabını da büyük bir heyecan ve merakla okudum.
Kürk Mantolu Madonna; mutsuz sonla biten , yaşanılamayan bir aşk hikayesini konu alıyor. Almanya'ya babasının isteği ile sabunculuk öğrenmeye giden Raif efendi, bir resim sergisinde gördüğü Kürk Mantolu Madonna resmine aşık olur ve kısa bir süre geçmeden resmin sahibi olan Maria Puder ile tanışır. Daha ilk görüşte Maria Puder'e aşık olan Raif efendi daha sonraları Maria ile sık sık görüşmeye başlarlar. Maria'dan önce oldukça sıkıcı bir hayatı olan Raif efendi artık dünyanın yaşanılabilir bir yer olduğunu düşünmeye başlar. İki üç ayın geçmesi üzerine Raif efendi bir akrabasından üzücü bir mektup alır. Bu mektup vasıtasıyla babasının vefatını öğrenir ve Türkiye'ye dönmesi gerekmektedir. Onun için ne kadar zor olsa da Maria ile vedalaşır ve Türkiye'ye döner. Memlekete dönmesinin ardından bir süre daha Maria ile mektuplaşan Raif efendi, artık Maria'dan haber alamaz. Kitabın sonlarına doğru Raif efendi'nin ondan mektup alamamasının nedeni Maria'nın vefatı olduğunu öğreniyoruz. Hatta o zamanlar Raif efendiden hamile olan Maria bir kız çocuğu dünyaya getirir. Raif efendi bir kızı olduğunu tam on yıl aradan sonra öğreniyor ama ona hiçbir zaman babalık yapamıyor.
Okur Takip Önerileri
Kitap ana karakterimiz Meursault'un annesinin ölümü ile başlıyor. Meursault annesinin öldüğünü öğrendiği gün yola çıkar ve cenaze törenine katılır. Garip olan nokta şu ki Meursault annesinin ölümüne hiç ağlamaz, üzülmez bile, olayı çok soğukkanlılıkla karşılar. Bu durum yakınındakilerin de dikkatini çeker. Kitabın ilerleyen sayfalarında anlıyoruz ki Meursault'un karakteri, mizacı böyledir.
Meursault bu dünyada hiçbir şeyin bir anlamı olmadığını savunur. Ona göre annesi ha şimdi ha sonra elbette bir gün ölecekti ve bunun ne zaman olduğunun çok bi önemi yok. Hatta evlendiği kişinin kim olduğunun da bir önemi yoktur için. Çünkü ona göre şimdi iyi tanıdığı bir kişi ile ileride iyi anlaşamayabilir ve boşanma ihtimalleri de var. Bu karakteri okurken çok zevk alarak okudum. Karakteri çok garip bulsam da çoğu yerde aslında ne kadar haklı olduğunu da düşünmeden edemedim. Karakterimiz o kadar hissiz ve duygulardan yoksun ki hiçbir konuda kendini anlatmaya çabalamaz çünkü ne kadar anlatırsa anlatsın insanlar zaten onu anlamayacaktır.
Kitabın sonlarına geldiğinizde karakterimiz bir cinayet işlemek zorunda kalır ve bu suçtan dolayı yargılanır. Kitap genel olarak kişinin kendine ve topluma yabancılaşması, toplumun dayattığı kurallara uymak istemeyen bir karakteri anlatıyor.
Oscar Wılde'nin çocuklar için yazmış olduğu bir kitap. Ama çocuk kitabından ziyade daha çok yetişkinlere hitap edildiğini düşünüyorum. Kitapta 5 tane hikaye yer alıyor. Hikayelerde daha çok masalsı ve alegorik öğeler ön plana çıkıyor. Kitabın uzun uzadıya anlatılacak bir yanı olduğunu düşünmüyorum. Sade , kısa ve hoş bir eserdi.
Konuşamamak, yürüyememek, hareket edememek, kendi başına yemek bile yememek... Yazar bu kitapta bize empatinin önemini çok güzel anlatmış. Kitaptaki kızımız Melodi konuşamayan ve yazamayan biri. 11 yaşındaki Melodi'nin fotoğrafik hafızası vardır ve hiçbir şeyi unutmaz. Okulun en zeki kızı olmasına rağmen konuşamadığı için kimse onu fark etmez.
Melodi'nin böyle engelleri olduğu için kimse onunla arkadaş olmaz. Hem kendi evinde hem de okulunda her zaman birçok zorlukla karşılaşır ve hissettiklerini hiçbir zaman ifade edemez.
Melodi'nin hikayesi beni çok etkiledi. İçinden geçenleri kimseye anlatamaması, arkadaşları tarafından garip bulunması onu çok üzer. Okurken bende onunla birlikte empati yapmaya çalıştım, yaşadığı zorlukları anlamaya çalıştım ama onu yaşamayan kimse onu tamamen anlayamaz.
Orhan Veli'nin İstanbul'u dinliyorum, Anlatamıyorum gibi çok bilinen şiirlerinin yanı sıra ilk kez okuduğum şiirlerinin olduğu çok güzel bir eserdi. Okurken çok zevk aldım ; hissederek, yaşayarak okumaya çalıştım. Şairin çok güzel bir kalemi var.
Diğer eserlerini de kesinlikle okuyacağım.
İlk kez bir Japon klasiğini okudum ve çok etkisinde kaldım. Psikolojik tahliller içeren kitapları okumayı çok sevdiğimden olsa gerek bu kitaba da bayıldım.
Bu kitaptaki karakterimiz Yozo küçüklüğünden itibaren kendini bir yere ait hissedememiş ve topluma dahil olamamış bir birey. Kendisini insanlara sevdirebilmek için sürekli komiklikler yapan birisi. Ama iç dünyasında işler farklıdır. Aslında Yozo kendisini hiç sevmez, iç dünyası kapkaranlıktır. Ve zamanla insanlardan daha da çok uzaklaşır ve insanlara olan güvenini, inancını tamamen yitirir.
Yozo'nun karakterinin derinine indiğimizde Yozo korkak, çekingen, kimseye hayır diyemeyen biri. Aynı zamanda kendisiyle birlikte tüm insanlardan nefret ediyor. Bu kişiliğini gizlemek için etrafındaki insanları sürekli güldüren bir soytarı rolüne bürünüyor. Kitabın ilerleyen sayfalarında zaten çok kötü bir hayat yaşıyor. Alkole başlaması, gece hayatı ve devamında intihara kalkışması...
Kitap beni çok etkiledi, bazı yerlerinde yalnız değilmişim dedirtti bana. Özellikle Yozo karakterini karakterini kendime çok yakın hissettim ; o yalnızlığı, kendini hiçbir yere ait hissedemeyişini,varolma çabası çok özeldi. Hiç unutamayacağım bir kitap.
Mafalda 9 yaşında, 4.sınıfa giden bir kız çocuğu. Ottimo adında çok tatlı bir kedisi var. Mafalda'nın stargardt hastalığı var , yani 6 ay içerisinde tüm görme yetisini kaybedecektir. Kitapta daha bu görme yetisini kaybetmeden önceki son zamanlarını anlatıyor. Okurken çok duygulandım, daha 9 yaşındaki bir çocuğun böyle bir gerçeği kabullenebilmesi oldukça zor bir şey.
Mafalda çok güçlü bir kız, hayran kaldım. Ne kadar zorluk çekse de , her şeye rağmen güçlü durmasını biliyor. Kötü durumlardan da iyi bir şeyler çıkarmayı bilip mutlu olabiliyor. Kitabı çok beğendim. Herkesin okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Yazarı genel olarak ne kadar başarılı bulsam da bu kitabı bana hitap etmedi. Çok alelade yazılmış ve üzerinde durulmamış gibi geldi bana. Kitaptaki aforizmalarından bahsetmem gerekirse sözlerinin çoğu kapalıydı ve yazar orada ne anlatmaya çalışmış pek anlayamadım.
Franz Kafka'nın 1919 yılında babasına yazdığı ama hiçbir zaman alıcısına ulaşamadığı mektupları barındırıyor. Bu kitapta Franz Kafka'nın çocukluğundan itibaren babası ile nasıl bir iletişimi, ilişkisi olduğunu anlatıyor.
Franz Kafka hafif iğneleyici ve suçlayıcı bir tonda babası ile arasındaki yabancılaşmayı, iletişimsizliği ve kabul görme arzusunu dile getiriyor. Buradan da yola çıkarak baba figürünün bir çocuk üzerinde ne kadar etkili olduğunu görüyoruz.
Eğer bakmayacaksınız, sevmeyecekseniz, zaman ayırmayacaksanız çocuk yapmayın. Mutsuz bireyler yetiştirmek zorunda değilsiniz. Kafka gibi binlerce insan var. Birileri tarafından kabul görmek için çırpınan, hayatı yapayalnız ve mutsuz geçen bir sürü hayat.
Kitap o kadar akıcı , o kadar güzeldi ki
hemencecik bitirdim. Her zaman düşünmüşümdür hayatta güzel şeylerin yanında çoğu zaman sorunlar, sıkıntılar, kötü şeyler olmasına rağmen niye yaşıyoruz, niye bu kadar acıya katlanıyoruz. İstesek de istemesek de her zaman bu dünyada bir anlam arayışına giriyoruz. Bazılarımız buluyorken, bazılarımız ise bulamıyoruz ve bu dünyanın anlamsız olduğunu düşünüyoruz. Kitabı okurken aynı zamanda kendimle konuşuyor gibiydim, benim de cevabını merak ettiğim kendimce bulmak istediğim bazı sorularla karşılaştım
Çok beğendiğim, çok severek okuduğum bir kitap oldu. Bana çok şey kattı. Umarım hepimiz bu dünyadaki arayışımızı güzel bir şekilde sonlandırırız.
Kitabımız iki bölümden oluşuyor. İlk bölümünde Seneca, mutluluğun erdeme bağlı olduğunu ancak erdemli insanların mutlu ve huzurlu bir yaşam sürdürebileceğini anlatmaya çalışıyor. İkinci bölümde ise insan yaşamının aslında yaşamak için uzun olduğunu ama bizim ne kadar boş geçirdiğimizi anlatıyor.
Kitapta genel olarak Seneca' nın hayat ile ilgili, insanın nasıl bir yaşam sürdürmesi gerektirdiği ile ilgili öğretileri yer alıyor. Kitap çok ince ama içinde barındırdığı çok mesaj var.
Mutlu Yaşam Üzerine – Yaşamın Kısalığı ÜzerineSeneca · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20217,5bin okunma
Bir hocamın tavsiyesi üzerine alıp okuduğum bir kitap oldu. Kitapta Emile karakterimizin bebekliğinden yetişkinliğe kadar ki olan dönemini anlatıyor. Emile karakteri üzerinden bir çocuğun nasıl büyütülmesi, yetiştirilmesi gerektiğini anlatan bir eser. Kısacası çocuk eğitimi konulu bir kitap.
Genel olarak çoğu yerde yazarımızı haklı bulsam da bazı kısımlarda konunun dışına çıktığını ve gereksiz uzattığını düşünüyorum. Daha sade ve kısa bir dille anlatmasını tercih ederdim.
Turgut Uyar'ın şiirleriyle bu kitapla tanıştım ama pek beklentilerimi karşılamadı. Üslubu, duygusu bana geçmedi. Bilemiyorum belki de ben şairin yazım dilini anlamamış olabilirim. O yüzden okurken pek bir zevk alamadım.
İsabella 11 yaşında annesi ve babası boşanmış bir kız çocuğu. Annesi beyaz tenli, babası siyahi Afrikalı bir adam olduğu için İsabella melez doğuyor ve ten rengi yüzünden birçok sorunla karşılaşıyor. Aynı zamanda annesi babası boşandığı için bir hafta annesinde, bir hafta babasında kalıyor. Bu şekilde iki ayrı hayatı varmış gibi düşünüyor. 11 yaşında bir çocuk olarak bu olanlar onu çok etkiler, düşünsenize her hafta başka bir evde uyanıyorsunuz farklı iki eviniz, farklı iki odanız var. Daha sonrasında ise annesi başka bir adamla, babası ise başka bir kadınla evlenmeye karar veriyor. Bütün bu olaylar içinde sıkışıp kalan İsabella'nın okulunda da işler yolunda gitmez. Gittiği okulda da ten rengi yüzünden birçok sorunla boğuşmak zorunda kalır.
Bu kitapta İsabella için çok üzüldüm. Anne ve babasının anlaşamayıp boşanması üstüne üstlük tartışmalarına şahit olması bir çocuk için berbat bir duygu. Bütün bu durumlar bir kenara ten rengi yüzünden dışlanması beni çok üzdü. Hiçbirimiz doğarken cinsiyetimize, ten rengimize, nerede doğacağımıza karar vererek doğmuyoruz. Kalkıp ta kimseyi bu durumdan yargılayamayız.
Yazarımız Lou Andreas Salome'nin kadın - erkek ilişkileri ile ilgili düşüncelerini içeren bir kitap. Kitaptaki başkarakterimiz Fenya'yı, dostu aynı zamanda bir psikolog olan Max Werner'in gözünden okuyoruz. Toplumda geçmişten beri süregelen bazı dayatmalar, kurallar ve geleneklerin kadınları nasıl etkilediği anlatılıyor. Bir toplumda erkeklere verilen değerin çok yüksek olup da kadınlara çok farklı yaklaşılmasını hiçbir zaman anlamamışımdır. Burada da kadın karakterimiz Fenya üzerinden anlatılıyor bu durum. Bu kitapta erkekler ile kadınlar arasındaki sosyal farklılıkları sonuna kadar hissediyorsunuz.
Fenya ve Max Werner arasındaki dostluğu , bir kadının cesur oluşu, hayata karşı dik duruşunu aynı zamanda Max Werner'in zamanla kadınlara karşı önyargılarını nasıl kırdığını görüyoruz.
İncecik bir kitap olmasına karşın bana birçok bakış açısı kazandırdı. Bu kitabın yazılmasının üzerinden çok zaman geçmiş olmasına rağmen bazı sorunları hâlâ günümüzde yaşıyor olmamız çok üzücü.
Yazarın okuduğum ilk kitabı olmasına rağmen beni çok etkiledi. Zıt karakterlerde olan iki arkadaşın öyküsünü anlatıyor. George Milton ve Lennie Small mevsimlik tarım işçisi olarak birçok yerde çalışan iki arkadaş. George zeki , arkadaşı Lennie ise daha iri yapılı, cüsseli, güçlü, kuvvetli fakat saf birisi. İkisinin hayali küçük bir toprak satın alıp insanca, huzurlu bir yaşam sürdürmektir. Bunun için para biriktirmeye çalışırlar. Kaliforniya'nın Salinas kasabasında bir ambarda çalışmaya başlamalarıyla beraber kendilerini birçok olayın içinde buluyorlar. Bu macerada dostluğu, dayanışmayı , fedakarlığı hissediyor insan. En sonunda hayat bazen bize hiç düşünmediğimiz ya da istemediğimiz kararları verdirmek zorunda bırakabiliyor. Tek istekleri sadece huzurlu bir yaşam olan iki arkadaşın çektiği zorlukları bir yazar ancak bu kadar güzel anlatabilirdi. Bu hikayeyi, konusunu çok sevdim.
Bu kitap Filiz adındaki bir tavuğun hikâyesini anlatıyor. Filiz bir kümes tavuğu ama yaşamından memnun değildir. Filiz artık yumurtlamak ve yumurtalarının pazarda satılmaya götürülmesini istemez, o sadece kendisi için bir yumurta yumurtlamanın hayalini kurar ve bu sebeple bir gün kümesten kaçar. Kendisine bir çiftlik bulur ama orada da işler yolunda gitmez ve çiftlikten de ayrılmak zorunda kalır. Bu kitap bize bireyselliği, bir tavuğun süregelen bazı kurallara karşı gelişini, tek başına yaşama tutunmasını anlatıyor. Çok severek okuduğum bir kitap oldu.
23 yaşında tıp fakültesinden yeni mezun olmuş genç bir doktorun şehirden uzak bir kasabaya görevlendirilmesiyle başlıyor kitabımız. Kadercilik ve boş inançlarla dolu olan kasabada doktorumuz zorlu bir mücadeleye girişir. Doktorun gündelik yaşantısında yaşadığı zorlukları çok güzel ifade etmiş. Bir kadının yaşadığı zorlu bir doğumu, uzaktaki bir hastasını tedavi edebilmek için karlı bir günde yolculuk yapması gibi daha birçok olayla karşılaşıyoruz. Daha 23 yaşında, tecrübesiz olan doktorun yaşadığı bu zorlukların nasıl üstesinden geldiğine , içinde verdiği psikolojik savaşa tanıklık ediyoruz.
Pasaklı adında bir köpeğin hikayesini anlatıyor bu kitap. Kendine özgü görünüşü yüzünden ailesi tarafından bile dışlanan Pasaklı , vaktinin çoğunu sahibinin evinin bahçesinde geçirir. Pasaklı'nın da tıpkı bizim gibi hayalleri , özlemleri vardır. Zaman geçtikçe sahibi, geçimini sağlayabilmek için Pasaklı'nın yavrularını satar. Kitap bir köpeğin gözünden anlatıyor hikayeyi. İnsan dışındaki bir varlığın bile bir insan gibi hayallerinin, hayal kırıklıklarının , umutlarının olması çok özel bir şey. Bir köpeğin mutluluğunu, üzüntüsünü, çaresizliğini sonuna kadar hissediyorsunuz.
Yeraltından Notlar; kendini toplumdan soyutlamış bir bireyin içinde yaşadığı bunalımları, çıkmazları anlatıyor. Kendini "Yeraltı Adamı " olarak tanıtan karakterimiz; çevresindeki insanlardan nefret eden, onlardan tiksinen biri. Kitabın ilerleyen sayfalarında daha önce arkadaşı olarak gördüğü kişilerle hesaplaşmasına şahitlik ediyoruz.
Yazar bu kitapta güzel bir anlatım tarzı
yakalamış ve tadında bitirmiş. Genel olarak beğendiğim, severek okuduğum bir kitap oldu.
