“Ey bizi nimetleriyle perverde eden Sultânımız! Bize gösterdiğin nümûnelerin ve gölgelerin asıllarını, menbâlarını göster. Ve bizi makkar-ı saltanatına celbet. Bizi bu çöllerde mahvettirme. Bizi huzuruna al. Bize merhamet et. Burada bize tattırdığın lezîz nîmetlerini orada yedir. Bizi zevâl ve teb’îd ile tâzib etme. Sana müştâk ve müteşekkir şu mutî raiyyetini başıboş bırakıp îdam etme.”
“Akıllı, nefsine hakim olup onu hesaba çekerek ölümden sonrası için çalışan; ahmak ise nefsini hevâsına tâbî kıldığı halde, Allah’tan (hayır) umandır.”
(Tirmizî, Kıyâmet,25/2459)