...Elinizi saçlarınıza götürüşünüz, bakışlar, haller, az sonra ne yapacak, nazımı çekecek mi bakalım hareketleriniz, cebinde hayatının tüm sorularının cevabı varmış gibi gezinen eli, o sevdiğim çatık kaşlar...Belki de ben benzetiyorumdur, kim bilir; özlediğimden oluyor böyle, biliyorum. Nasılsın, merak ediyorum. Kime kızacağımı şaşırıyorum. Yanına geleceğim yakında diyemiyorum, yanın neresi bilemiyorum, nerdesin bilemiyorum. Bir kızgınlık var içimde, kime bilemiyorum.
SAFFET: Bilirim bilirim. (Düşünür.) Bu ülkede de çalışan herkes sinirli.
COŞKUN: Onun için çalışmıyorum artık. Onun için evden çıkmak istemiyorum. Her gün yollarda ve vasıtalarda gergin yüzler, düşmanca bakışlar, insanı her an tedirgin eden...
Hep aynı ses, aynı şarkı, aynı sağır gökyüzü. Dilsiz bir deniz, kör bir düzen, yalancı yüzler, aptalca bakışlar. O iki yüzlü selamlar. Hep aynı tempoyla geçen mânâsız bir gün. Hep o değişmeyen puslu ikindi üstleri ve hep aynı yorgun, zoraki akşamlar.
Eğer anaokulu ya da 1. sınıf öğrencilerinin olduğu bir sınıfa girerseniz, karşınızda bir sınıf dolusu bilim meraklısı bulursunuz. Size inanılmaz derinliği olan sorular sorarlar.
-Rüya nedir, ayak baş parmağımız neden var, dünyanın doğum günü ne zaman, çimenler neden yeşil, ay neden yuvarlak?
Bu sorular oldukça derin ve önemli sorulardır. Üstelik çocuklar bu soruları çok da düşünmeden bir anda üretebilirler.
Eğer liselilerin olduğu bir sınıfa girerseniz bunların hiç birisini göremezsiniz. Karşınızda sadece meraksız bakışlar bulursunuz. Bu durum, anaokulu ve lise arasında geçen zaman içerisinde gerçekten korkunç bir şeyler yaptığımızı gösterir.
Doğada, kendi dehasını ortaya koymaktan kaçınmış olan ve sonra da sağına, soluna, önüne ve her tarafına kaçamak bakışlar yönelten insandan daha yalnız ve iğrenç bir yaratık yoktur.
Şehrinin güvenliği yok.
Bakılmaz artık yüreğinin kapılarından.
Tüm sonlar yeni başlangıçlardaysa,
savaşta kaybettim heyhat.
Geriye dönen olmadı.
Dikenli yutkunuşlarıma bakılmadı.
Gizlenmedi yara kalbimdeki mabedimden
Resimler sustu, bakışlar fırtınaya karıştı.
Bize çabuk köpüren birine karşı, bir zaman canımıza kastetmiş biriymiş gibi dikkatli olmamız gerekir: Çünkü hâlâ yaşamamızın nedeni onun öldürme gücünden yoksun olmasıdır; bakışlar yeterli olsaydı işimiz çoktan bitmiş olurdu.