Kendine tarihçi.... :)))
Bu gönderiyi alıntılama sebebim.... çok komiksinizzz laaaaa gerçekten.... al sana kaynak Günümüzde İslam dininin ilk olarak Türklere ne şekilde ve hangi şartlarda geldiği pek bilinmez, bilinmesi de istenmez. Ancak, bu topraklarda yaşayan bir çoğumuzun bilmediği, ya da bilmek istemediği bu tarih, aslında ders diye anlatılan o taraflı tarihi
M Sinan Öznişastacı

M Sinan Öznişastacı

@ms1nan
·
3s
Türkler için "sıradan" olan şey herhangi bir dine geçmektir. İslamlaşmanın bu bapta olağan dışı bir tarihselliği bulunmaz, sadece sonuçları diğerlerinden çok farklı olduğu için şu anda böyle bir çalışmada konuyu tartışıyoruz.
Sayfa 131
"kitaplar başka bir yerde, olmak isteyen insanlar içindir"...🌿
Reklam
Tanrı, Din ve Bilim
Hristiyanların çoğunlukta yaşadığı ülkelerde "neden hristiyan değilim" diye kitaplar yazılabiliyor. İncil ve İsa hakkında eleştiri kitapları, eleştiri ve komedi filmleri çekilebiliyor ve bunu yapanlara bir şey olmuyor. Ama müslümanların çoğunlukta yaşadığı ülkelerde neden müslüman olmadığına dair kitaplar yazamıyorsun, yazsan da
Seçimler , sonuçlar
Aşkı yüzünden 33 yıl akıl hastanesinde kalan kadın sanatçı heykeltraş CAMILLE RODIN’E duyduğu sonsuz AŞK... Onun hikâyesi aslında 19 yaşındaki kız öğrenciyle, 43 yaşındaki öğretmeni arasında, yakan cazibe, önüne geçilemeyen aşk, bitmek bilmeyen tutkuyla sonu gelmez takıntılar ortasında, akıl hastanesinde biten bir öyküdür... Fransa’da hali
GÜNÜN KELİMESİ: ERİNÇ
"Her şeyde erinç aradım ama hiçbir yerde bulamadım, bir kitapla çekildiğim köşeden başka." demiş Umberto Eco. Bu paylaşımda "erinç" kelimesini öğreneceğiz. Hiçbir eksiği, üzüntüsü ve acısı olmama durumu... Rahat, huzur ve dinginlik... Bütün insanlarda değişimi sağlayan zaman dilimi gecedir. Geceler, bir erinç kaynağıdır. Uykuda olmak geceyi daha da önemli hâle getirir. Duyguların ve düşüncelerin sessizliği... Cehennemin umutsuzluğundan bir cennet kurmalıyız çoğu gecede. Kendimiz için kaygılanmanın yanında bir başkasına erinç vermenin gayretini ihmal etmeyelim. Kutadgu Bilig'den alıntılarla devam edelim. "Her gün pek çok emek verdi Huzur istedi, zahmetle karşılaştı Dikkat edersen çok yerinde şu söz Sınanıp söylendiğinden kutlu bir söz Erince emekle varılır Sevinçle kaygı birlikte yürür İnsan nice büyürse baş ağrısı da büyür Başı nice büyükse o kadar büyük börk giyer"
Sohrap Sepehri, Furuğ Ferruhzad’ın umutsuz çaresizliğine merhem olmak için şiir yazmış gibi. Furuğ, şehrin insanı olarak acısını getirirken; Sohrap Sepehri doğayla bütünleşik bir tarzda resmetmiştir şiirlerini. Her şiiirinde köklerine vurgu yaparak- Keşan şehrindenim demesi gibi- bitkilerinin kök sapına dokundurma yapması, ressam kişiliği, doğayı resmederken en güçlü metaforunun su ve sonsuzluk olma gibi. Bir dizesinde:” Ben tutkunun adımlarını duyuyorum. Ve damardaki kan kanununun Ayak sesini duyuyorum.” Derken tam da tutkuyu doğa ile birlik kılma çabasını görürüz. Şunu söyler bize Sohrap, kadın veya erkek, toplum ve birey… mutsuzluğumuzun kaynağı bu türden bir ayak bağıyla şişirilmiş insan kalabalığıdır; doğanın metanetine karşın şehrin durulmaz gürültüsü… “Şemsiyeleri kapatmalı. Yağmur altında yürümeli. Düşünceleri, hatıraları yağmur altına getirmeli. Şehir bütün halkıyla yağmur altına gitmeli. Dostu yağmur altında görmeli. Aşkı yağmur altında aramalı. Yağmur altında bir kadınla sevişmeli. Yağmur altında oyun oynamalı. Yağmur altında yazmalı, konuşmalı, nilüfer dikmeli. Yaşam sürekli ıslanmaktır. Yaşam “şimdi” havuzunda suya girmektir.Çıkaralım giysileri: Suya bir adım var.” Şimdi havuzu, modernizmin zaman kaygısının örgülerine tıkılıp kalmış insanın merhemidir. Sohrap, kendisinden önceki tasavvufi şiirsel gelenekten de ayrı yerde durur, modern İran şiirindeki tematik şehirsel yapıya karşın da başka yerde durur. O, İran’ın köküne doğa ile dokunur ve sözcükleri su kadar akışkan bir şimdiliğe aitttir.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.