Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Türkiye Batı bloğunda kalmış, her şeyini Amerika'ya teslim etmişti. Marshall yardımıyla artık küçük Amerika' olunacaktı. Eğitim, askeriye, tarım, madenler, enerji velhasil her şey Marshall yardımı çerçevesinde kurulan Amerikalı ko- misyonlara teslim edildi. Küçük Amerika olacaktık. Hatta Washington Büyükelçimiz orada ölmüş, Ame- rika jest olsun diye onu Missouri zırhlısıyla Türkiye'ye yollamıştı. 'Amerikalı denizciler geliyor' diye İstanbul camile- rine 'welcome' yazılı mahyalar asılmış, kerhaneler be- yaza boyanmış, yaşlı sermayelere o günlerde 'işe gelme- yin' denmişti. Küçük Amerika olacaktık. Batı ile yakınlaşmanın sonucu olarak Amerika 'çok partili sisteme geçin' diye dayatmış, 1946 seçimlerinde açık oy/gizli tasnifle Milli Şef iktidarı elinde tutabilmiş lakin 1950 seçimlerinde Batılı gözlemcilerin huzurunda bu hileleri yapamayınca ezici bir yenilgi tadarak -bir daha geri gelmemek üzere- iktidardan uzaklaştırılmıştı. Bü- tün yurtta Tek parti diktatörlüğünden kurtulmanın se- vinci yaşanıyordu.
-Tanzimat fermanından beri ülkemizde Batıcılık akım- ları öyle ya da böyle vardı lakin son yirmi yılda yapılan- lar resmen kültür kıyımı baba. Bir milleti millet yapan özellikler bu kadar kısa sürede böylesine tahrifata uğra- tılır mı? Fransızlar ihtilal yaptı, kültürlerinden vaz mı geçtiler, alfabelerini mi değiştirdiler? Ruslar komünizmi getirince kiril alfabesini mi değiştirdiler; Puşkin'i, Dos- toyovski'yi, Tolstoy'un ismini mi sildiler. Bizimkiler(!) ise dini yasakladılar. Hacı Arif Bey'in söylenmesini, okunma- sını yasakladılar, Mesnevi'yi basmayı yasakladılar. Dini eğitim yapılmasını ve dini kitapların basımını yasakladı- lar. Bin yıllık İslamla harmanlanmış Türkü çıplak bıra- kıp on yılda Batı elbisesini giymeye mecbur ettiler. Hem de asarak, keserek, zindanlarda süründürürerek. Tarih boyunca birçok milleti esir aldılar, sömürge yaptılar ama böylesine bir kültür kıyımı yapan, hem de kendi mille- tine... Böyle başka bir devlet okumadım.
Reklam
-Cumhuriyeti kuran kadro ve öncesiyle beraber ha- reket ettim. Kızım yanlışlarımız olsa da bizim Batı'ya bakışımız Batının ilmini, fennini alıp kendi memleketi- mize tatbik mesabesindeydi. Batının kültürünü, giyimini, âdetini, hatta dinini tatbik anlamında asla değildi. Bize baştan böyle bir niyetleri olduğu söylenseydi onların ya- nında olur muyduk? -Baba niyetleri Batı ile her anlamda bütünleşmek idiyse bile elbette o günkü şartlarda bunu söyleyemez- lerdi. Ama İttihat ve Terakki'den itibaren şöyle bir bak. İbrahim Temo, Abdullah Cevdet, Ziya Gökalp ve daha ni- celerinin dine bakışları neydi, dini yaşayışları var mıydı? İşte siz bunlarla aynı safta İslam Halifesine düşmanlık ettiniz, suçladığım kısım bu? Sizin memlekete dair bakı- şınızın temelinde bile din gayreti olmalıydı. Ama Abdül- hamid düşmanlığı sizin bu bakışınıza set vurdu.
-Baba, bir de JönTürkler ve devamında İttihat ve Te- rakki Cemiyeti mensupları, medrese hocaları, yazar çi- zerler, gazeteciler, sözde münevverler hepsi onun aleyhine birleşmişti. Aslında Abdülhamid'e düşman olması gere- ken kimdi ve kim ondan yana olmuştu. İşin garip tarafı burası değil mi Baba? -Nasıl? -Abdülhamid bugünkü rejimi kuranların dediği gibi sadece yönümüz Batı, Avrupa medeniyeti' demedi. Ama her yere açtığı kız ve erkek okullarıyla Batı tarzı eğitimi yaygınlaştırdı, askeri ve ilmi yeniliklerle Batı ile açılan makası en fazla daraltan oydu. Demiryolları, posta hiz- metleri, telefon ve telgraf, askeri gemilerin yenilenmesi, askeri tahkimatın güçlendirilmesi ki bunun en güzel ör- neğini Çanakkale'de gördü bu millet. Ama bunca yeniliği memlekete getiren kişinin yanında olması gereken Batıcı sözde aydınlar bilakis ona en azılı düşman kesildi. Bazı medreseliler de onun yanında yer aldı. -İşin daha garibi Abdülhamid'in açtığı okullardan ilk mezun olanlar onu tahttan indirdi, ikinci mezunlar im- paratorluğu yıktı, üçüncüler de devleti yıkıp cumhuriyet rejimini kurdu. -Ah ah, gaflet, dalalet ve hiyanet!
Şimdi hepimiz İslami eğitim alıyoruz. Ama yorumlar farklı. Neredeyse Hz.Os- man'dan beri bu hep böyle olagelmiş. Hem fikhî anlamda hem siyasi anlamda farklı farklı yorumlar. Bu yorumlar son asra kadar kendi müktesabatımızı içinde farklı ba- kışlardı. Buna Osmanlı'nın son asrında bir şey daha ek- lendi. Müsteşrikler, İslam ülkelerini
-İnönü'nün bıyıksız haline güldüm. Bunlar İttihat Terakki zamanında Kayzer bıyığı, Hitler zamanı Hitler, Şimdi de Roosvelt ve Churcill gibi bıyıksız.
Reklam
Nasıl durayım Gağa. Ben sekiz sene esir yaşadım Rusya'da. Bir vakit namazımı bırakmadım, bir orucumu yemedim. Elin gavuru bir günden bir güne ne orucuma karıştı ne namazima. Gel memleketinde dayak ye hem de camide. Hani biz gavurları kovduyduk? Bu gavurlar kim peki?
İkindi namazını kılmak için Çarşı Camii'ne gitti. Bu- gün sabahtan itibaren teşrik tekbirleri başlamıştı. Şadır vanda abdest alırken "Tanrı uludur" diye okunan sözde ezanı duyunca -lahavle- çekti sessizce. Rusya'da esirken Moskova Merkez Camisinde bile ezan asli şekliyle oku- nuyordu. Elin Rusu bile karışmamıştı ezana.
"Devletin dini İslamdır ibaresini kaldırıp yıllarca boş bıraktılar. Sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti laik- tir' ibaresi koyuldu. Ama laiklik de bu değil baba; onla- rinki başka bir şey yani düpedüz dinsizlik" demişti. "Bu jakoben laik kafa, devlet ve din işlerini ayıracağız derken dini hayattan çıkarmak için her türlü gücü
-Eşraf mı? Biz şerefi, devlet ricalinin eteklerini öpen- lerde, başkasının malına zulümle çökenlerde, işçinin ve tütüncünün hakkını yiyenlerde, mağazalarda çalıştırdığı kadınlara göz koyup esrar içirtip kirletenlerde, fakir halk- tan tonga başına para kesip köprü yapacağız, uçak alaca- ğız diyerek, bir de onları yiyen sözde devletadamlarında görmüyoruz. Bunlar mı eşraf Murat? Eşraf ha! Üç yıldır memleket inim inim inliyor açlıktan. Bafra'daki bazıları lüksünden, yaşamından hiç taviz verdi mi? Bengü'de bir kişi açlıktan ölmüş, duydun mu? Ama millete yardım et- mek için kurulan sözde Kızılay'ın başkanı, çok şerefli eş- raftan Safvet Bey, sekiz bin lira parasını hiç ediyor. Köy- lerde tahsildarlar milletin vergi borcuna, yol borcuna karşılık eşeğini öküzünü haczederken. Bir çift öküz on ikibuçuk lirayken o senin şereflilerin Kızılay'ın sekiz bin lirasını iç ediyor ve sen onlarla birlikte göbek atmıyorum diye benimle kavga ediyorsun.
Reklam
Geldi İsmet, kesildi Kısmet Oy verme altı kazığa Muhtaç olursun azığa
Yol vergisini ödeyemedikleri için köyün bütün erkekleri on gün angaryaya götürülmüştü.
Osmanlı ve Selçuklu dönemlerinde hutbe sünnete uygun olarak Arapça irad edilir, Türkçe olmazdı. Arapça bilmeyen halk hutbede anlatılanları anlasınlar diye bilhassa padişah ve sultanların yaptırdığı büyük camilerde kürsü şeyhliği ihdas olunmuştu. Anadolu'daki bazı şehirlerin camilerinde de kürsü şeyhliği makamı vardı. Bunlar dolgun ücret alır, Şeyhülislamlık makamına bağlı olurlardı.
"Müze bugün kapalı" dedi sivil şahıslardan biri etrafta bekleşenlere doğru. "Müze değil, cami o, Ayasofya Camisi" dedi içinden Salih Hoca.
Osmanlı Türkçesi eser satmak yasaktı ama Fransızca ve Latince serbestti. Acı acı gülümseyip yürümeye devam etti.
260 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.