ATSIZ'DA DİL VE EDEBİYAT Dil: Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu olan ve bitirme tezini, Osmanlı döneminde sade Türkçe akımının öncülerinden Edirneli Nazmi'nin Dîvân-ı Türkî-i Basît'i üzerinde yapan Atsız'ın dil konusundan uzak kalmayacağı ve bu konuya sık sık temas edeceği açıktır. Onun, Türkçe konusundaki düşüncelerine
İşte, der, insanoğlunun geçmiş hayatı bu. Ve başlar bize maval okumaya. Ninniler uydurup uyutur bizi dedelerimizin derin boşluklar içinde, uzun, zifiri karanlık hayatından. Gösterir bize evvel zamanı, tek doğru, en güzel örnek, der. Bakarsın gelecek günlerin farkı yok geçen geceden. Senin tarih dediğin işte budur, alnında altı bin yıllık
Reklam
Raymalı-aga kendi zamanında çok tanınmış bir cırav (yırcı), bir ozan idi. Daha küçük yaşta ün kazanmıştı. Tanrı vergisi bir yetenek ve kişiliğinin üç güzel özelliği sayesinde bozkırın en ünlü yırcısı, âşık ozanı olmuştu: Güftesini kendi yazar, bestesini kendi yapar ve güzel sesiyle bunları hem çalar, hem söylerdi. Dinleyenler ona hayran
ötüken yayınevi
_Az yemek, az uyku, az konuşmak ve herkesle düşüp kalkmamak. İşte doktora ihtiyaç olmaması için yapılması gerekenler bunlardır. _Az ye! Yedikten sonra hazmoluncaya kadar başka bir şey yeme! Zira şifa yemeğin hazmolunmasındadır. İnsanın sağlığını bozan yemek üzerine yemek yemektir. Tıp ilmi ki beyte sığdırılmıştır. Ve söylemenin güzeli de kısa
_Kalbin yolu güzeldir ama tehlikelidir. Zihnin yolu sıradandır ama güvenlidir. Erkek en güvenli ve en kestirme yaşam tarzını seçmiştir. Kadın duyguların, hislerin, ruh hallerinin en güzel ama en sarp, en tehlikeli yolunu seçmiştir. Ve bugüne kadar dünya erkekler tarafından yönetildiği için kadınlar muazzam şekilde azap çekmiştir. O, erkeğin
Gayretli bir imamdan mektup..
"Köyde çocuklar caminin avlusuna bile giremiyorlardı. Güneşli bir gündü. Köye vardığımın ikinci haftası. Öğle namazı için Caminin önünde abdest alıyordum. Bütün çocuklar, sayıları yirmi beş otuz civarında, beni seyrediyorlar. Çağırdım onları. İki tanesi geldi. Onlara abdest almasını öğrettim. Başka cemaat yoktu. Namazı onlara kıldırdım. İkindi de sayıları onu geçti ve iki gün içersinde bu sayı yirmi beşe ulaştı. Yaşları yedi ile on dört arası yirmi beş çocuk. Ve ben! Kahveden çıkanlar, oradan geçenler avluda beni ve bu çocuk kalabalığını abdest alıp namaza hazırlanırken görüyorlar. Nihayet bazı gençlerle dost oldum. Onlarla sohbetler yapıyorduk. Ve ben namaz vakti gelince onlardan izin isteyip namaz kıldırmaya gidiyordum. Nihayet yine böyle bir anda, ben kalkınca "ben de gelebilir miyim" dedi Ali. Tabi dedim ve yapması gerekenleri öğrettim. Namazdan sonra ayrıldık. İki gün sonra yaşıtım gençlerin sayısı altı oldu. Bir hafta içinde yirmiyi buldu. Ve şimdi yatsı namazlarını Şubat başlangıcından beri kırk kişiyle kılıyoruz. Ağabey bu köyde yirmi yıldan bu yana en kabarık cemaat altı kişiyi geçmiyormuş. Cuma namazlarında seksen kişi oluyoruz. Bir ara iki günlüğüne ayrılmıştım. Dönüşümde çocukların beni adeta caminin avlusunda hiç ayrılmamış gibi bekleyişleri gözlerimi yaşarttı. Temiz yüreklerindeki İslam'ın sıcaklığı ile boynuma sarılışları öyle güzeldi ki anlatamam."
Sayfa 234Kitabı okudu
Reklam
15 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.