Bir mektup yazmak istiyordum ama adres bilmiyordum. Yani hiçbir adres bilmiyordum. Buna inanmazlardı, bunun için utanıyordum. Bana herhangi bir adres söyler misiniz? diyemezdim. Oysa herhangi bir adres yeterliydi benim için. Bir zorluk daha vardı o zamanlar. Şimdi de var - yani bir süre geçtiği halde. Kendi adresimi de bu mektupta yazmak sorunu beni düşündürüyor. Bu hikayemi, ekspres ya da posta treni artık -belki de sadece belli bir süre için- geçmediği halde, bir yolunu bularak okuyucularıma -artık müşterim kalmadı- iletebilsem bile, nerede bulunduğumu nasıl anlatacağım? Bu sorun da beni düşündürüyor. Ama gene de ona yazmak, hep onun için yazmak, ona durmadan anlatmak, nerede olduğumu bildirmek istiyorum.
Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?
"Beni anlamıyorlardı. Zarar yok. Zaten beni, daha kimler anlamadı" diyerek hâlâ anlaşılma ümidi taşıyan yazarımız, "Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba? ile son buluyor. Oğuz Atay'ın okuduğum ilk kitabı olan Korkuyu Beklerken durum hikayesi üzerine verilmiş nadide eserlerden biridir.Durum hikâyesi üzerinde oldukça başarılı olan yazar, gündelik yaşamda karşılaştığımız sorunları gözler önüne sererken, bunu titizlikle işlemiştir. Bana; Dostoyevski'nin Beyaz Geceler adlı kitabındaki anlatım tarzını anımsattı. Bireyin kendi iç dünyasına dönmesine olanak sağladığını da görmezden gelemeyiz. Durum hikâyesine merakı olan bireyler için okunması gereken kitaplardan biri olduğunu düşünüyorum.
“Sevgili geçmişim..." diye başladım satırlarıma bir mektup yazar gibi. "Sana gelecekten yazıyorum... Başardın mı, başaramadın mı bilmiyorum. Girdiğin, ortasında titreye titreye yürüdüğün, belki de karşıda denizi gördüğün, çiçek kokularıyla ilerlediğin o uzak yolda mısın hala, denize yaklaştın mı bilmiyorum. Yoksa bir ara sokağa mı