"Yaaa ben sessiz ortamlar olmadan yazamıyorum, falanca manzaranın olduğu yere gideyim yoksa ilham gelmiyor."
diyen profilleri düşünsenize. Bu kişiler hayatta ne üretebilir ki? Kitap okumak için kafeye, yazmak için güzel bir ortama ihtiyacı olan birisi vaktinin ciddi bir bölümünü zaten bu ortamları sağlamaya harcayacaktır. Bu kişi çoğu branşta benim gibi her ortamda çalışabilen insanlarla yarışacaktır. Onun kafeye gidip, masasını süslediği ve Instagram'a "çalışma mekânım emoji emoji" gönderisi attığı zaman aralığında ben kızlarım sırtımda kitap okuyorum. Şu an bu satırları yazarken de kızım odamda boyama yapıyor, sürekli olarak bana sorular soruyor ve ben de cevap verip paragraf bittiğinde yazdıklarımı tekrar düzenliyorum. Bunu kendime bir fazilet nispet etmek için söylemiyorum. Bana göre olması gereken standart bu olduğu için, böyle olmayanı tenkit ediyorum.
Kalkıp bir yere gideyim.
Kalkıp nereye gideyim?
Kendime gitmek için yola nereden çıkayım?
Nereden yola çıkıp hangi dağı düz edeyim de kendime varayım.
İnsan, değil midir ki bir kendine varamayıştır.
İnsan evet, bir kendine varamayıştır.
Hayat, değil midir ki bir kendine varamayış masalıdır.
Hayat evet, bir kendine varamayış masalıdır.
Varmak yol ile olur da, varamamak yol ile olmaz mı?
Evet, elbette varmak da yoldur, varamamak da.
O zaman dedim ki, ben kalkıp yola koyulayım da
kaybolayım.
Oysa ben gitmekten fazlasını yapıyorum. Apaçık kaçıyorum, acılarımdan kaçıyorum, kaçmaktan bile kaçıyorum ama bir türlü kendimden kaçamıyorum.Nereye gidersem gideyim yanımda kendimi de götürmek zorunda olmak ne kadar kötü.
Ben de kaçıp yok saymayı denediğim üzüntüler yaşadım. Fakat nereye gidersem gideyim peşimden gelip alacaklı ısrarıyla yakama yapıştılar , rüyalarıma kadar girip ille de yüzleşmeye çalıştılar
Önce öfke duydum onlara ama sonra bi baktım beni kendimle tanıştırmışlar. Zaten sonra da sözünü söylemiş dervişler gibi kayboldular
Oysa sen kolay kolay terkedemeyecek kadar düşkünsündür hüznüne , barışamayacak kadar da küskün
Eskiden de böyleydin ,onunla büyüyüp olgunlaşmaktansa içinde kaybolup gitmek isterdin
Acı çekmenin insanı temizleyen bir yanı olduğuna inanırdın galiba
Kendini kanatarak günahlarından arınmaya çabalayan sofular gibi yaralarında nefeslenirdin
Mutluluğa atılan adımlarla alay ettin hep, onları küçümsedin
Oysa yaralarıyla değil kabuklarıyla olgunlaşır insan dediğin
Tekrar düzüşmek için iki yıl beklemem gerekti, o da o kadar güzel değildi çünkü onunla birlikte bel soğukluğu kaptım, üstelik ateşli değildi, küçük ve pis bir otel odasında bir dolar karşılığında soğuk ve mekanik bir sikişti ve orospu sürekli geliyormuş ayağına yatıyor, ama Noei ne kadar geliyorsa o da o kadar geliyordu. Bel soğukluğunu ondan değil, yan odada arkadaşım Simmons ile yatan arkadaşından kapmış da olabilirim. Şöyle oldu – ben mekanik sikişimi o kadar çabuk bitirdim ki arkadaşım Simmons’ın durumuna bakmak için yan odaya gideyim dedim. Gel gör ki hâlâ iş üstündeydiler, fena kaptırmışlardı. Onun kızı Çek asıllı ve biraz toydu; mesleğe gireli fazla olmadığı anlaşılıyordu çünkü olaya kendini kaptırıp tadına varabiliyordu. Onu o şekilde görünce bekleyip bir posta da ben kayayım dedim. Öyle de yaptım. Hafta bitmeden irin akmaya başladı; ardından taşaklarımın moraracağını ve kasıklarımda taş varmış duygusunun geleceğini biliyordum.