Herkes
İmam Gazali
İmam Gazali
hakkında farklı bir şey diyor, en ilginci de
Celal Şengör
Celal Şengör
hem kötülüyor hem de çok zeki olduğunu, mutlaka okunması gerektiğini söylüyor. Ben de merak ediyorum ama bir sürü kitabı var. Hangisi/hangileri okunmalı sizce? Okuyan vardır illa diye böyle sorayım dedim.
'önce sana sorayım, güzel bir masalımız var sizlere, söyle kimler olsun istersin masalımızda, düzenli bir aile, ya da sıcak yuvalarında kuşlar mı yoksa perili ağaçlar, insanüstü güçler mi?' 'ay ışığı bulunsun isterim' 'güzeel, başka?' 'ay ışığı bulunsun isterim' 'bunu söylemiştin, peki başka ne istersin?' 'ay ışığından başka bir de ormandaki oduncunun şehrin pazarında odunlarım satamadan dönüşünü anlatırsanız annem yeni ölmüş gibi ağlamak istiyorum' 'peki peki bırakalım şimdi, şimdi de sen anlat bakalım, neler olsun istersin masalımızda, kuşlar prensler sevimli haller?' 'ben isterim ki annem Esmanın ölümünü daha duymamış olayım, böyle üşümiyeyim, ben isterim ki çocuk kalbimi anlayan annem olmayınca ben de olmıyayım. Annesizliği anlatan bir masal anlatın kendimi daha iyi anlamak ve tanımak istiyorum'
Reklam
"Sorduğum soru hiç de saçma değildi. Hâlâ da zihnimi kurcalayıp duruyor." "Canım, pek kötü bir niyetle söylemedim ben de; sadece öğretmen için saçma demek istedim. Bunlar bildikleri şeyleri, tıpkı Hıristiyanlığin şartlarını öğrenen bir rahip gibi ezberlemişlerdir; kendilerine biraz alışık olmadıkları soru sorayım dedin mi, apışıp kalırlar."
Enver Paşa
Devlet-i Aliyye 100 küsur yıldır (en iyi rakamla 1800'lerden itibaren ) kendi başına ayakta durmakta zorlanıyordu. Olanlar oldu ve 1914 yazına gelindi.. Ya devletin ve milletin kaderi yüzyıllardır saldırıp duran düşmanın (Rus - İngiliz - Fransız - Yunan vs. ) insafına bırakılarak Avrupa hesaplaşmasını sözümona kenardan izleyecektik.. Ya da
Cromer-Blake haklı da olabilir, en azından kısmen: Belki en kötüsü, hem de olanaksızı, kadınları ya da onun durumunda erkekleri, bir kadını düşünmemektir, sanki beynimizin yalnızca bu çeşit düşüncelerle uğraşan bir bölümü varmış da, diğer bölümleri ondan kaçınıyor ve belki de onu küçümsüyor, ama o düşünceler olmadıkça onlar da verimli biçimde, gereğince işleyemiyorlarmış gibi. Hiç kimseyi düşünmemek (o kimse birçok kimseler olsa da) sanki herhangi bir şeyi düşünmeyi engeller gibi. En azından ciddiyetsiz kişilere böyle oluyor. Ben ciddi biri değilim, aslında beni ciddiye almak olanaksızdır, düşüncem oradan oraya dağılır, gider, karakterim zayıftır, ne var ki bu pek az kişinin bildiği şeydir ve en önemlisi, burada bilen yok, herhalde kimse benim ciddi olup olmadığımı kendine dert etmemiştir. Madem öyle, sarhoş olmamızdan ve sarhoşların sorularının hep yanıt bulmasından yararlanıp Cromer-Blake'e dosdoğru sorayım, derhal soracağım, acaba Clare Bayes'in âşığı var mı ya da oldu mu diye, acaba kocasına âşık mı, acaba Cromer-Blake burada geçireceğim iki yıl (azalmaya başladı bile, başladı bile) süresince onu düşüneceğim kadına dönüştürmeye kalkışırsam başarı şansım olacağını sanıyor mu diye.
Ahmed bin İshak (rah.) anlattı: Vefat eden Mahmud isminde bir kardeşim vardı. Fakir olmasına rağmen her sene kurban bayramında bir koyun kurban ederdi. Kardeşimin vefatından sonraki gece kalkıp iki rekât namaz kıldım. Sonra, “Yâ Rabbi! Kardeşimi bana rüyamda göster de hâlini sorayım.” diye dua ettim ve abdestli olarak yattım. Rüyamda, kıyametin kopmuş, insanların diriltilerek kabirlerinden kalkmış olduklarını ve mahşerde toplandıklarını gördüm. Kardeşim Mahmud, çok gösterişli bir at üzerinde geliyordu. Önünde de pek güzel kanatlı binekler vardı. Ona: “Ey kardeşim! Vefat ettikten sonra Hazret-i Allah sana nasıl muamele etti?” diye sordum. “Rabb’im beni bağışladı.” dedi. “Ne sebebiyle?” diye sordum, dedi ki: “Ben bir gün mescitte namaz kılıyordum, yanımda da sadece bir dirhem para vardı. Bu sırada ihtiyaç sahibi bir zâtın, ‘Allâh’ım bana, borcumu ödeyeceğim bir dirhem vererek merhamet gösterene sen de rahmet et.’ diye dua ettiğini işittim. Yanımdaki bir dirhemi çıkarıp ihlasla, içimden gelerek ona verdim. Ölüp kabre konulduğumda bana şöyle nidâ olundu: ‘Sen, bir kulumuza merhamet ettin, biz de sana rahmet eyledik. Cennet’i ve en büyük rızamı sana ihsan eyledim.’ Ben, ‘En büyük rıza nedir?’ diye sordum, ‘Cemâl-i İlâhî’yi müşâhede etmek nimetidir.’ denildi.” Sonra kardeşime: “Ya önündeki şu güzel binekler nedir?” diye sordum, “Onlar, dünyada iken kesmiş olduğum kurbanlardır. Şu bindiğim de ilk olarak kurban ettiğim hayvana mukabil verilen binektir.” cevabını verdi. “Nereye gidiyorsun böyle?” diye sordum, “Cennet-i A’lâ’ya.” cevabını verdi ve gözden kayboldu.
Reklam
589 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.