‘Muhammed Allah’ın elçisidir. Onunla birlikte olanlar da inkârcılara karşı şiddetli kendi aralarında merhametlidirler.’( Fetih, 48/29) Ama biz düşmanlara karşı merhametli kendi aramızda şiddetliyiz.
Çocuklarımız için dünyayı tamamen değiştirmemiz mümkün değil lakin dünyayı değiştirmek için ihtiyaçları karşılanmış, sevgi dolu çocuklar yetiştirmek bizim elimizde.
Düşünmek bizi uyanmaya zorlar. Zordur gaflet uykusundan uyanmak ve uyanmak için düşünmeye mecbur olmak. Günümüzde birçok insan düşünmeye üşendiği için başkalarının fikrine katılarak hayatını sürdürmekte. Başkasının fikrini benimsemekten kendini unutanların hızla arttığını yalnızca gaflet uykusundan uyananlar farkedebilmekte. Uyanıkken pembe rüyalara dalan, yaşadığı hayatı İslami sayan din ile dünya arasında sıkışınca kendine din uyduranların yüzlerini soğuk bir su ile yıkayıp uyanma vakti çoktan geldi. İşte bu kitap yüzünüzü yıkayacağınız o soğuk su. Anlatımı bir su kadar duru gerçekleri içinizi titretecek kadar soğuk.
Dudaklarının arasından ‘Allah’ lafzı dökülen herkesin bizi hidayete çağırmadığını,
Sünnetten bahsettiğinde ‘bırak bunu’ diyenin seni saptıracağını,
Parmakla işaret edilip çokça takip edilmenin nefis canavarını beslediğini,
Hatalarından ve günahlarından tövbe etmen gerektiğini farkedince uyanmaya başlayacaksın.
Uyanmanın güzelliğini ise, temiz ve helal beslenip amelinden lezzet alınca , sen uykudayken senden çalınan dini ve milli duygularını bulunca ve her işinde Allah’ın rızasını gözettiğinde tadacaksın.
Ilımlı İslam ninnileri ile uyutulan ümmet artık aslına dönmek zorunda. Neslini kurtarmak istiyorsan uyanacaksın ve canı yansa da yanındakini dürtüp uyandıracaksın.
Tekrar uykuya dalmamak için de okuyacaksın!
‘Okuyacaksın arkadaş! Her şeyden evvel Rabb’inin adıyla başlayan kitabı.
…Okuyacaksın, uykuya susamış gözlerin kan çanağına dönünceye, kitaplar en sadık dostun, geceler en büyük tesellin oluncaya dek…’
Bu kitap uyanmasını istediğim herkese tavsiyemdir
Ne yazık ki günümüz Müslümanı kendisine nazil olan Kur’ân’ın edebini almaktansa edepsizliğin zirvesini bulmuş batı dünyasını taklidi tercih etti. Aleni fuhşiyata ‘cesurluk’ ve pis ağızlı olmaya da ‘İfade özgürlüğü’ diyenlerin telkinleriyle her sahada edepsizlik sergilemekten çekinmeyen bir topluma dönüştük.
İnsan sağlığına zararlı olan her tür maddeyi kullanarak besine yönelik ne varsa zehirleyenlerin hedeflediği netice helal ve temiz beslenmediği için dini ve milli duyguları örselenmiş bir nesil meydana getirmektir.
Dünya ve ahiret dengesini Cenâb-ı Hakk’ın buyurduğu gibi ‘Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama Dünya’dan da nasibini unutma’ (Kasas,77) şeklindeki ölçüyü unutarak ‘varsa yoksa Dünya’ anlayışıyla yaşamaya başladığımız günden beri kendimize göre bir din anlayışı da büyüyüp gelişti yaşadığımız hayatta.
İşin garibi, bugün Mevlânâ’ ya atfedilen ve Mevlevîlik felsefesinin adeta temeline yerleştirilen ‘ Gel, ne olursan ol, yine gel…’ şeklindeki sözün, 1260’ların sonunda ölen İranlı şair Efdaluddîn Kâşânî’ye ait olduğu da artık orta çıkmış durumda.
Neşe kolonya gibi bir şey. Döküyorsun, o an ferahlıyorsun. Sonra uçup gidiyor burnundan, elinden, üzerinden. Kasvet öyle değil ama, zamk gibi, bulaşıyor ve dokunan herkese yapışıyor.