Suç ve Ceza'yı bir roman olarak tanımlamaya dilim varmıyor. Kendine ait felsefesi, yazım biçimi ve karakterleriyle; Dostoyevski, bir romandan çok daha fazlasını ortaya koymuş. Nedendir bilmem ama kitabı okurken içimden bir ses Dostoyevski'nin Raskolnikov karakterini yazarken kendinden çok fazla şey kattığını söylüyordu. Nedense böyle duyguları yaşamamış bu kavramları tecrübe etmemiş birinin bu etkileyicilikte bir anlatıma sahip olabileceğine inanmamıştım. E çok da haksız değilmişim. Dostoyevski’nin biyografisini yazan E.H. Carr, Suç ve Ceza’daki Dostoyevski için diyor ki: “Wiesbaden’de her gün, giyeceklerinin ya da ufak süs eşyalarının karşılığı olarak onu açlıktan kurtaracak birkaç thaler alma ümidiyle rehincileri dolaşıyordu. Bu katı kalpli tefecilerden biri, Raskolnikov’un kurbanının ilk modeli olmalı ve bu korkunç gerginlik ânında, Dostoyevski kendi yüreğinde, bir Raskolnikov’un potansiyelini sezmiş olmalı.”
Kesinlikle okunması gereken bir kitap etkisinden bir süre çıkamayacağım.