Deneyimlenmeyen Şeye Dair Çıkarımlar
Mesela ahbabınız Bay Jones'u yolda yürürken gördüğünüzü söyleyebilirsiniz, fakat söylemeye hakkınız olanın çok ötesine geçmektir bu. Durağan bir arkaplanda bir yandan öbür yana uzanan art arda sıralanmış renkli benekler görürsünüz. Bu benekler, bir Pavlov şartlı refleksi vasıtasıyla zihninize "Jones" kelimesini getirir ve böylece
O halde Celadet'in erken sönen yaşamı değil, ama utanma, huşu ve tevazuyla bezenmiş ömrü hayatı, Kürt münevverinin silüetidir, her Kürtçe yazıya bir gölge gibi eşlik eder. Celadet, dört sömürge sınırında gezinen şu düşünür ve filozof hayaleti ya da masa başında yazanın tepesinden bakan varlık mütefekkiri asla değildir, ne var ki Kürtçe yazanın tenine Yabancı'nın mührünü basmıştır, Kürtçenin vücudu olarak.
Sayfa 10 - Avesta yayınevi önsöz Mesut keskinKitabı okuyor
Reklam
Sabah heyecanla yerimden kalkıp mezbahaya gittim ve Kerim dayıdan bir avuç kan aldım, onun yazıhanesinden bir kalem, bir parça kâğıt getirdim, "Dayı buraya yazsana" dedim. "Ne yazayım yeğenim?" "Pişman yaz" dedim, sağ olsun dediğimi yaptı. Sonra cebimden aynamı çıkarıp geniş alnıma bunu tersten yazdım. Tersten yazdığım için de yüzüme bakan doğru okuyacaktı. "Bu ne şimdi?" dedi Kerim dayı. "Alın yazım" dedim ve sevinçle çıktım mezbahadan..
Sayfa 29 - Doğan KitapKitabı okuyor
256 syf.
10/10 puan verdi
Tengri Türüküg közedzün yegedzün...
"Turancılık" deyince Türkiye'de anlaşılan şey, tarihî mirasları da dâhil olduğu halde bütün Türkleri tek devlet halinde birleştirmek ülküsüdür ve her ülkü gibi nesillere bakan, kan ve can vergisi isteyen, gönüllere heyecan katan bir inançtır." Kanımca, yoruma açık bir şey yok. Atsız hocamız ışıklar içinde yatsın, Tanrı Türk'ü korusun!
Turancılık Milli Değerler ve Gençlik
Turancılık Milli Değerler ve GençlikHüseyin Nihal Atsız · Ötüken Neşriyat · 20181,104 okunma
Tapınaklara giden yollarım ve girişlerinin Heybetli heykellerle kuşatılmış olması ve korunması bu yüzdendir. Ejderhalar, Aslanlar, Kılıçlarını çekmiş şeytan Avcıları dargın cüceler ve kanatlı boğalar. Bunlar içerideki daha yüksek sessizlikleri göğüslemeyecek olanları uzakta tutacak olan eşit muhafızlardır varoluşun tehlikeli gününün olan dünyayı çevreleyen mitolojik devlere ya da balinanın iki sıra dişlerini denk düşen başlangıç belirtileridir onlar. Kendini adamış kişinin bir tapınağa giriş anında bir dönüşümden geçeceği gerçeğini sergilerler dünyevi karakteri dışarıda kalırız onu yılanın derisini attığı gibi atar içeri girdikten sonra zamanda ölmüş olduğu ve dünya rahmine dünya göbeğine yeryüzündeki cennete döndü söylenebilir.
81 syf.
·
Not rated
·
Read in 42 days
bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek
daha kitaba hiç baslamadan içimi saran bir sevgi vardı bu şiire karşı. bu şiirin yüksek sesle, ustanın ağzından söylendiği o videoyu bilmeyen yoktur. içime umut tohumları eken, hala kavga etmek için bir sebep veren, yeryüzünün aşkın yüzü olacağına dair çocuksu bir inanç ve belki de motorların sürüleceği maviliklere dair yalancı hayaller veren
Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek
Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya DekAdnan Yücel · Yurt Kitap Yayın · 20102,212 okunma
Reklam
“Doğa’nın uçsuz bucaksız Huzur’u ana kucağı gibidir, çünkü tanımaz beni; atomların, sistemlerin uzak dinginliği, hakkımda hiçbir şey bilmediği için öyle kardeşçe davranır ki... Minnetimin bir ifadesi olarak enginliğinize ve huzurunuza bir dua okumak isterdim, nihayet onların sayesinde başardım kuşkuların, şüphelerin gölgesinde sevebilmeyi; bizi dinlerken bile dinleyemeyişinizi dinleyebilsem keşke, bakan gözlerinizin yüce körlüğüne baksam, bu hayalî gözler ve kulaklarla dikkat etseniz bana, dikkatli Hiçliğinizin huzurundayken, geri dönüşsüz bir ölümün mutluluğunu duysam; ve başka bir hayat umut etmeden hiç olmanın tadını çıkaran, bütün maddelerin tinsel renklerine sahip başka varlıkların olması ihtimalinin de, bütün Tanrıların da ötesine geçsem.”
Ama aniden ellerini yakamda, alnını ise alnımda hissedince duraksadım. Hatta bocaladım. Ardından yüzümü sıkıca kavrayan elleri başımı geri atmamı sağlamış, benim seviyeme inmek için boynunu bana doğru eğmişti. Topuklular üzerinde olduğum için boy farkı çok değildi. Gözleri ilk defa bu kadar yakından gözlerime bakıyordu. Keskin kahveler mideme,
Gözleri ağustos ortasında zemheri İki donmuş çığlık iki kireç kuyusu Uykuları bir namlu uzunluğunda Oyunları yıkık duvarlarda saklambaç Yıllardır ölülerin ayakucundan Dünyaya bakan küçücük çocukların Kim nasıl silecek körpe kirpiklerinden...
TALANGAHIM
Farzet ki, Öldüm, yarım kaldım, Hep günahlarımla, Bana nazır, Yalanlarla. Kolpadan, Daha nasıl düzelebilirim? Düşün artık işte.
Reklam
Bir gün bir gökbilimci, bir fizikçi ve bir matematikçi birlikte İskoçya dağlarında yürüyüşe çıkmışlar. Bir süre sonra bir çiftliğin önünde tek başına otlayan bir koyun görmüşler. Uzaktan koyuna bakan gökbilimci "Demek ki dağlardaki koyunlar siyah" demiş. Bunun üzerine fizikçi "Bu kadar çabuk genelleyemezsin" diyerek, konuşmasını "Örneklemin çok küçük. Ancak dağların genelinde çok sayıda koyunu titiz bir incelemeden geçirdikten sonra böyle bir önermede bulunabilirsin. Şu an için söyleyebileceğin tek şey İskoçya'da siyah koyunlar bulunduğudur" diye sürdürmüş. Sonra matematikçiye dönerek görüşünü sormuş. Bunun üzerine matematikçi "Kusura bakmayın ama ben ikinizle de aynı fikirde değilim. Bu konuda söylenebilecek tek şey, şurada duran hayvanın bize dönük tarafının siyah olarak göründüğüdür" demiş.
"...Mahkumiyetimizin ilk aylarında birbirimize öfkeyle bakan, küfür dolu sloganlarla sabah eden bizler, hapishane sakinleri, gerçekten sakinleştik, sükunete erdik. Bir yanda solun her fraksiyonundan gençlerin -bunca yıl sonra bize artık genç denilebilir mi, bilmiyorum- diğer yanda ülkücü ve akıncıların doldurduğu şu iki koğuş arasındaki karşılıklı saygı ve dostluğu dışarıda başaramadığımıza her gün binlerce kez pişman oluyoruz. İlk zamanlar itişip kakıştığımız hergele meydanlarında, revirde, yemekhanede yüz yüze baka baka sonunda kaş çatmalarımız gülümsemelere döndü, kinlerimiz yerini yarenliklere bıraktı. Nasıl bırakmasın ki, siz buradaki solcuları dinleseniz sol yanınız, sağcıları dinleseniz sağ yanınız sızlar. Herkesin farklı bir hikayesi var ama her hikaye ülke trajedisi üzerine... Meğer herkes yetimin hakkını yedirmemek için yola çıkmış, eline silah almış. Komünist yahut ülkücü, akıncı yahut inançsız, hiç fark etmiyor; darbeden evvel haksızlığa karşı çıkmanın adını 'vatan' koymuş, vatanı kurtarmak, mazlumun hakkını çiğnetmemek uğruna ölmüş ve öldürmüşüz. Şimdi hepimiz, inanınız efendim, haksızlıklara komünist veya faşist düşüncelerle değil insanlık adına karşı durmak gerektiğine inanıyoruz."
Sayfa 180 - KapıKitabı okuyor
Hayatta kim ve ne olmak isterseniz olabilirsiniz; bir profesör, doktor, işçi, bilim adamı, tüccar, subay, rahip, memur, köylü, bakan... Her ne isterseniz zaten olacaksınız; bunu yapmak yeteneklerinize, başarı ya da başarısızlıklarınıza bağlı ama şunu unutmayın: Vatanınıza ve halkınıza bedeninizin, aklınızın ve ruhunuzun tüm güçlerini vermek zorundasınız!
Sayfa 49
İnsanlık evinin kapısını açan ve dışarıya göz ucuyla bakan bir çocuktu. Sonsuz gece onu o kadar korkutmuştu ki geniş ve saf karanlık karşısında titremekten ve kapıyı sıkıca kapatmaktan başka bir çare görememişti.
"(...) Hep aynı içkiyi içerdi. Herkes rakı içerdi o viski... Ecnebi bir memlekette alışmış. Bir gün birisi sordu, 'Efendim rakı buyurmaz mısınız?' Hiç unutmam, kadehini eline aldı, hastasının filmine bakan bir mütehassıs gibi tetkik etti, dedi ki: 'Efendim ben ilk bunu tattım ve içince mesut oldum. Bilaşüphe rakı da lezizdir şarap da... Hatta çok daha lezzetli içecekler de mutlak ki vardır. Lakin sürekli aramak demek sürekli hırpalanmak demektir. Bulduğuna kanaat getiren orada durmalıdır. Hülasa bu fikrim eşyam için de geçerlidir. Keza beşeri münasebetler için de. İhtimal her zaman daha iyisi bulunabilir. Amma ben kötüye tahammül ettiğim hissinde değilsem, mutluysam, orada dururum. Misal, bu bir insansa, o kimse artık bana ferd-i yektadır. İçki mühim değil, sersemce para harcar, bîmeze tatlara katlanır, hadi biraz istifra eder nihayet beğendiğine dönersin. İçki seni kabul eder çünkü o parasını ödeyen herkesi kabul eder, sana darılmaz. Lakin insanlar içki değildir, başkaları denendikten sonra kendilerine dönüldüğünü bilen insanlar kırgındır..."' Mehtap Hanım gözlerini Alper'e odakladı. "Evvel böyle değilmiş. Zevcesini aldatmış. Kadın da onu terk etmiş ve sevse de affetmemiş bir daha diye işitmiştim." Alper, bu sözlerdeki tehditvari nasihati anladı ve kadının sözü Vaniköy'de mukim olmaktan kaldırıp buraya getirmesindeki hünere hayranlık duydu.
Sayfa 197 - Sözler: Sakla bizi Üsküdar, Marmara sahilleriKitabı okudu
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.