hatırlamak çileyse uzaklık devadır dedim ama, o da deva olmadı bana. her şeyin her şeyle konuştuğu evrende ben kendimle konuşmaktan korktum hep. aldığım her nefeste, unutmaya çalıştıklarım bir bir kendini hatırlattı. hayatımı, kırılan parçalarımı bir araya getirerek yeniden kurmaya çalıştığım her seferde, daha önce darmadağın olmuş dünyamın içinde sıkışıp kaldım. yaşamımın gece gündüz geri dönmemecesine yok olup gittiği düşüncesi beni boğuyordu. anladım ki dünya, insanın kendi yüzüne bakarken seslendiği yermiş.
istemeden büyümüş bir ağaçtan bahsediyorum
istemeye istemeye büyüyen ağaçlardan
toprağı güneşi ve suyu istemeden
ve kuşu ve rüzgârı
bazı yerleri hiç olmayan bir ağaç
bazı yerleri olması gerektiğinden fazla
Çok uzun bir süre boyunca içimde hangi nokta acısa o noktayı kelimelere dökerdim. Çocukluğumdan beri... Her düştüğümde koşa koşa günlüğümü alır "Sevgili günlük, az önce düştüm!" yazardım. Ben acımı kendimle ve satırlarla paylaşmayı öğrendim, sonra bir de Ege geldi acılarımı paylaşacak... Ama çok uzun süre sadece biz vardık. Sadece ben ve ben... "Sevgili günlük, canım çok yanıyor..." yazdığımı da bilirim, "Sevgili günlük, keşke dünya biraz daha güzel bir yer olsaydı..." yazdığımı da ağlaya ağlaya. Var olduğumuz
ilk an da sadece biz vardık, son an da sadece biz olacağız. Acılarımızı da sadece biz tamir edebiliriz, hayat bana bunu öğretti. Her şeyin bir saniyede değişebileceğini öğrendim. Bir
an var olanın bir an yok olabileceğini, bir an gitti sandığımın bir sonraki anda geri gelebileceğini, her nefesin bir de soluk kesici yanı olduğunu öğrendim bu hayattan. Ben bu hayatta hep en sevdiklerimin kaybının acısını yaşadım hem onları geri kazanmanın mutluluğunu yaşadım. Bu hayatta her şeyi
kaybedip de kaybetmediğim tek bir şey vardı, o da kendim. Ve hep ayakta kaldım. Çünkü biliyordum ki, herkes gitse bile kendim hep benimle kalacaktı ve onun için ayakta kalmalıydım... Çünkü biz ayakta kalmak için geldik bu dünyaya, yürüyemiyor olsak bile ruhumuz ayakta kalmalydı. Çünkü oturarak ışıklarımızı yakamazdık, bunu en iyi siz biliyorsunuz. Ayağa kalkmak ve ışıklarımızı yakmak zorundayız. Çünkü biz karanlıktan korkanlarız, ve bunu söylemekten korkmuyoruz...
Sabahattin Alin’nin de dediği gibi; “İnsanları olduğundan farklı görmekte ısrar edişime içerliyorum.”
Muhteşem bir deneme kitabı okudum. İlk çıktığında kapak tasarımına hayran kalarak aldım ve sabırsızlıkla okuyacağım günü bekledim. Kısmet bu güneymiş (ikinci okuyuşum) ruhuma o kadar iyi geldi ki her bir satır. Kitap belli bir konuyu anlatmıyor
Koza. Onun burada olduğunu hissedebiliyordum, hissetmekten öte biliyordum.
Nereden bildiğimi sayfalarca anlatabilirdim ama elimi kalbime koyduğumda bile onun sesini işitebiliyordum. Buradaydı, kendini ait hissettiği ve en çok korktuğu yerde. Işıklar demişti, bana. Işıklar bizim ortak noktamız. Şimdi o ortak noktamız olan yere gidiyordum, ben