"Ama sizin dünya dediğiniz yer bu evrende küçücük bir nokta. İnsanoğlu da minicik, umarsız! Ne kadar zamandır var ki? Milyonlarca yıl kimse yaşamadı dünyada."
Gerçi babamın gölgesinde yaşamaktan bıkarak kente gitmeye karar verip de otobüse bindiğimde, yerleşik bir yaşamı noktalamanın beni uzun süre zayıflatacağını ve yolculuk boyunca epey yoracağını hesaplamıştım ama, bu denli güçsüz kalacağımı düşünememiştim.
Reklam
Öyle ki, sonunda, insan derisine bürünmüş yorgun bir tavşan gibi hissediyordum kendimi.
İnsanlar isterlerse her şeyi, ama hemen her şeyi bir tür silaha dönüştürebilirlerdi çünkü. En çok da sevgiyi elbette, alışılan yaşam biçimlerini, alışılacakları…
En önemlisi de, içimdeki o silik hayvana hâlâ sahip olabildiğimi görmenin mutluluğunu duyuyor ve o anda, çantamı dizlerimden indirip yere bırakırsam birdenbire eksileceğini ve kente, yolculuk boyunca yüreğinde bir çantalık boşluk taşıyan, yarım yamalak bir Bedran götüreceğimi düşünüyordum.
İçinde kitaplarım vardı çünkü, kimselere göstermediğim, herkesten köşe bucak sakladığım şiirlerim vardı ve annemin babamın uykuya gömüldüğü, kardeşimin kolunu bacağını dağıtarak ölü gibi kalakaldığı ve evdeki sessizliğin kalemimin cızırtısına doğru eğilip eğilip duvarlarda yankılandığı saatlerle doluydu o şiirler; kendimi kalem ucuyla deşmelerimle, kendimi gizli gizli kanatmalarımla, ruhumun çıplaklığı ve çıplaklığımın yorgan altlarında küflenen acemiliğiyle doluydu. Ayrıca, o şiirlerde ben, birkaç yıldır içimde yaşadığını hissettiğim oldukça sinsi ve silik bir hayvanın varlığını da seziyordum.
Reklam
“Otobüsün ön koltuğuna yorgun bir tavşan gibi büzülmüş, öylece bakıyordum.”
Herkese bir ömür biçilen bu dünyada, kimileri bir ömrünü bin etmenin sırrına eriyor. Başka bir deyişle , kimilerinin hayatı nokta ile biterken kimilerinin ki üç nokta ile sürüyor..
ne kadar yüzsem de buradan kurtuluşum yok. sesin ve titreşimin olmadığı bu dünya gitgide küçülüyor. durmadan küçülüyor. böylelikle bir nokta hâlini alıyor. uzayda toz oluyor. yok, o bile yok oluyor.
Türkiye’deki, hayata ilişkin -zaten tabiata aldıran yok- toplumsal olgu ve olayların ele alınış tarzına gelince, hem halkımız hem önderlerimiz sürecin keyfini çıkartıp “ şimdiye değin her şey yolunda” demekle meşguller… Ya öngörü? Öngörü yalnızca ilmin bir nokta olduğunu kabul edenler içindir.
Reklam
"Kendisini tarihin tamamı zannedenler tarihte bir nokta oluvermişlerdi sadece."
yolcu yolunda en'gerek
Hayat böyle bir şeydir onlara göre. Normaldir gelinen nokta. Belki de o noktaya gelmek için yola çıkılmıştır. Fedakarlık bazen kendini değil, hayatı feda etmek anlamındadır. Hepsi aşıktır: Yolculuktur sevilen.
İnsan yalnızken daha dürüsttür Kalbin mutlaka ses olur sana, Anlarsın bir gün ulu dağlarda Bir nokta imiş koskoca ömür.
Sayfa 20 - Muhit Kitap
Başarı diye bir şey var mıdır, yoksa bu yalnızca insanın peşinden koştuğu bir fikirden mi ibarettir? Çünkü bir yere vardığınız anda mutlaka daha ileride ulaşmanız gereken başka bir nokta daha çıkacaktır. Herhangi bir alanda başarı peşinde olduğunuz sürece bir çaba, bir çatışma içinde olmanız gerekir, değil mi? Bir yere ulaştığınızda bile dinlenecek zamanınız olmaz; çünkü daha yükseğe ulaşmak, daha fazlasına sahip olmak istersiniz. Anlıyor musunuz? Başarı peşinde olmak "daha fazlası" nı arzulamaktır ve sürekli "daha fazlası" nı talep eden bir zihin, zeki bir zihin değildir. Aksine sıradan, aptal bir zihindir; çünkü "daha fazla" talebi, toplumun onun için oluşturduğu kalıp içerisinde verdiği sürekli mücadeleyi gösterir.
Sayfa 238
Romanı, halkı eğitmek amacı ile kullanma konusunda Ahmet Mithat'ı izleyen Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın ondan ayrıldığı nokta, getirmek istediği değer değişikliğinin çok daha köklü olmasıdır. Ahmet Mithat temelde, halkın, İslam ideolojisinden kaynaklanan değerlerini paylaşan bir adamdı. Gürpınar ise politika, ahlak ve din alanlarında halkın görüşünden çok ayrı fikirler besliyordu.
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.